Kılıçdaroğlu’nun “Yüzde 60” formülü ile (ki o da yüzde 60 değil, 55) bir koalisyondan söz edip, sıraladığı 14 şart içine çözüm sürecini koymaması, tam da o formülün neden anlamsız olduğunun ispatıdır. Çünkü o formülü işlemez hale getirecek olan hadise, çözüm sürecindeki MHP-HDP odaklı farklılaşmadır.
Olaya daha yakından bakalım:
Yüzde 60’ın bir yanında çözüm sürecini “Çözülme süreci” olarak niteleyip, “ihanet”le eş tutan, hatta Akil Adamları bile yargılamaktan söz eden ve özellikle İç Anadolu ve Karadeniz’de bunu Ak Parti aleyhine kullanan MHP var.
Diğer yanında ise çözüm sürecinin sağladığı çatışmasızlık ortamında güvenlik güçlerinin operasyondan kaçınma tavrını, Doğu - Güneydoğu’da üstelik silahlı yapısı ile derinleşmek için kullanan örgüt ve o örgütün oluşturduğu tehdit ikliminden faydalanıp, Kürt oylarına el koyan HDP var. (Şu tespit önemli: HDP’nin şu veya bu şekilde yer aldığı tüm koalisyon formüllerinde, bir başka ortak olarak silahlı yapı bulunacaktır.)
Bu iki partiden biri, şu veya bu şekilde (içerde bulunarak ya da dışarıdan destekleyerek) var olmadığı takdirde yüzde 60 da, 55 de uçup gider, koalisyon formülleri de.
Peki şu soruyu sormayacak mıdır MHP?
- HDP bölgede bu oyu nasıl elde etti ve Ak Parti nasıl böylesine bir oy kaybına uğradı?
Şu soru da sorulmalıdır bu arada:
- Acaba MHP, Ak Parti’nin Doğu-Güneydoğu’da bu kadar oy kaybına uğramasından dolayı sevinç mi duydu, yoksa bir Türkiye partisinin daha Kürtlerde karşılığının azalmış olması, dolayısıyla Kürt oyların çoğunluğunun ırkçı bir partide yoğunlaşması sebebiyle üzüldü mü?
Ve bir soru daha:
- Acaba MHP, gelinen noktada bir yanda silahlı yapının ülke içinde varlığını sürdürüyor olması, diğer yanda 80 milletvekili gibi parlamento gücüne ulaşması ve güney sınırımızda PKK’nın uzantısı olan PYD’nin, uluslararası güç odaklarının da kurgulaması ile özel bir alan oluşturmasının Türkiye’ye muhtemel yansımaları konusunda nasıl düşünüyor, ne gibi tedbirler öngörüyor ve bu noktada mesela CHP ile ve mesela HDP ile aynı düşündüğü alanlar var mı?
- Diyelim ki MHP, CHP ile HDP’nin dışarıdan desteklediği bir koalisyonda rol aldı ve gündemin ilk maddesine, silahlı yapının ülkeyi derhal terk etmesi, bölgede güvenlik tedbirlerinin artırılmasını koydu. Ne olacak o zaman? HDP’nin dışarıdan desteği sürecek mi, yoksa Bahçeli’nin dediği gibi “HDP’nin rehin aldığı bir CHP-MHP azınlık koalisyonu” mu oluşmuş olacak?
Evet MHP, “Erdoğan karşıtlı”ğında HDP ile aynı yerde duruyor.
Peki ama MHP’nin Erdoğan karşıtlığı, HDP’nin başarısını alkışlayacak ve ardından gelecek bir yığın riskli gelişmeye evet diyecek bir duygu sapması niteliğine mi büründü?
Bunlara asla ihtimal vermiyorum.
Böyle bir role soyunma durumunda MHP’nin, ona oy veren halk zemininde ciddi tepkilere sebep olacağını görmezden gelemeyeceğine inanıyorum.
MHP, biliyorum, Suriye konusunda da Ak Parti politikalarına tepki gösterdi. Ama MHP’nin Suriye konusunda CHP ile aynı safta olduğunu söylemek de mümkün değil. Suriye konusunda CHP’nin asla bir “Türkiye önceliği” içinde yer almadığını herkes gibi MHP de görmüş olmalıdır.
“Üçlü” bir koalisyonda problemin daha çok MHP ile HDP arasında çıkacağı farz ediliyor. Bu yanlış değil. Ancak ben, MHP ile CHP arasında çıkacak sorunların daha az olacağı kanaatinde değilim. Mesela MHP ile CHP’nin Milli Eğitim’e ilişkin politikaları örtüşüyor mu? Özellikle İç Anadolu ve Karadeniz’de Milli Eğitim’de CHP çizgisine yaklaşan her adımın, MHP tabanında infial uyandıracağında şüphe yok.
Bu koalisyon kurulabilir mi bilmem. Hani, tamamiyle yok diyemiyorum, çünkü Ak Parti ve özellikle Erdoğan karşıtlığı, dışarıdan da Ecinniler’in yoğun çöpçatanlığını devreye sokabilir.
Ancak bu koalisyonun tam bir bitli yorgan niteliğine bürüneceğine kesin gözüyle bakılabilir. O koalisyon döneminin medyası, yoğun iç kapışmaları yansıtmaktan yorulabilir ve sonunda koalisyonun ortaklarının birbirini yiyerek çaldığı bitiş düdüğüne tanıklık edebilir.