Terör örgütünün ‘şehir ayaklanması’ girişimi, militanlarının şehirlerden kazınmasıyla sonuçlanıyor.
Aslında örgüt şehirlerden kazınıyor. Zira bu sonuçta en büyük etkenlerden biri, PKK ve HDP’nin bütün tehdit ve çağrılarına rağmen halkın ‘özgürlüğüne ve güvenliğine’ sahip çıkması.
Ne ‘Çözüm masasını Erdoğan devirdi’ tezviratı etkili oldu;
Ne de ‘öz yönetim, özgürleştirme’ projesi.
Özyönetimin, haraç, infaz, çocukları silahlandırma, evlere el koyma, sokaklara bombalı tuzakla yerleştirme olduğunu yaşayarak görmüşlerdi.
Çözümü kimin sabote ettiğini de sadece Kandil’in açıklamalarını yayınlayan propaganda gazetelerinden biliyorlardı.
Türkiye’nin kalan kısmında ‘bir kısım medya’yı takip edenler ise kafa karışıklığı içinde kaldı. Hatta Ankara’daki bazı siyasetçiler de...
***
Kürt siyasetini uzun yıllardır izleyen ve ‘Adalet Bakanlığı Yüksek Müşaviri’ olarak da çözüm sürecinin içinde bulunan AK Parti Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara, örgütün masayı devirdiğinin kanıtlarını gün gün çıkarmış:
28 Şubat 2015- Dolmabahçe’de PKK’ya “Türkiye cumhuriyeti devletine karşı silah kullanmaya son ver” çağrısı yapıldı.
Aynı gün; 20 dakika sonra HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, “hükümet yürüttüğü politikayla, zerre kadar umut vermiyor, barışa yaklaşmıyor” dedi.
Aynı gün; KCK terör örgütü elebaşı Mustafa Karasu,”Hükümet ciddiyse bizi Öcalan’la görüştürsün. ... Bu sorun çözülmeden PKK silah bırakacak yaklaşımı demagojidir” açıklaması yaptı.
5 Mart 2015- Bir diğer elebaşı Cemil Bayık “Önce çözüm, daha sonra silah bırakılacak” dedi.
11 Mart 2015- Cemil Bayık ve Bese Hozat; “PKK silah bırakacak açıklamaları, AK Partinin seçim propagandasıdır. Silahlar ancak Öcalan’ın bizzat katılacağı bir kongrede karara bağlanabilir” ortak açıklamasını yaptı.
12 Mart 2015- Öteki elebaşı Sabri Ok, “28 Şubat Dolmabahçe açıklaması ardından anlaşma, barış olmuş veya çözüm için yeni bir adım atılmış değil. PKK, silah bırakıyor açıklamaları dogmatik bir kesimin görüşleridir” dedi.
Boynukara, PKK’nın ‘silah bırakma’ çağrısına karşı, mümkün olmadığını bile bile “Öcalan’ın serbest bırakılması” şartını öne sürmesinin sürecin bittiğinin ilanı olduğunu söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 22 Mart 2015’te Ukrayna dönüşü uçakta şunları söylemişti: “Bir metin okunmadı, iki metin okundu. Onların okuduğu metinle Yalçın Bey’in okuduğu metin birbirinden tamamen ayrı. Aynı metin değildi dikkat ederseniz. Hala yeni yeni talepler ortaya çıkıyor. Daha sonra Başbakan Yardımcımızın yaptığı bir açıklama var. Onların tamamen aksine. Yani birbiriyle tamamen örtüşen bir şey yok. O zaman neyi görüştüler? Buna ortak bir deklarasyon diyebilir misiniz?”
***
Boynukara, terör örgütünün Kürt meselesi gibi bir sorununun olmadığını belirterek, “Kendi statülerini koruma peşindeler ve bunun tek yolunu da terörün ve şiddetin devamında görüyorlar” diyor; Suriye’yi işaret ederek, “Bölgesel politik oyunlarda onlara yüklenen misyona” da dikkati çekiyor.
Ve HDP’nin içine düştüğü açmazı vurguluyor: “Sivil siyasete ve demokrasiye inandığını iddia eden parti ve lideri, ‘silahların bırakılması asla söz konusu değildir’ diyen terör baronlarına tek bir söz söylemiyor. Aksine onların sözcülüğünü üstleniyor. Daha ileri gidiyor; ‘AK Parti’ye güvenmiyoruz; bugüne kadar hangi demokrasi yasasını çıkardınız, Türkiye halklarına barış konusunda ne verdiniz’ diyor. Peki siz çözüm konusunda kime güveniyorsunuz? Tutumunuz ve kullandığınız dilin, örgüt sözcülüğünden farklı olduğunun işareti ne? Bu ve benzer onlarca sorunun cevabı yok!”
Çözüm süreci, iç siyasi polemiklere ve kısır tartışmalara meze edilmeyecek bir konuydu. Boynukara da bunun altını çiziyor ve ekliyor: “Ancak küresel istihbarat örgütleriyle iş tutan PKK terör örgütü, örgütün sözcülüğünü üstlenen siyasi anlayış ve küresel güçlerin taşeronluğunu yapmaya çalışan ‘proje lider’ bunu heba etti.”
Çözüm için tek şartı da işaret ediyor:
“Atılan adımları istismar eden, Kürtleri ateş hattında tutan ve üzerlerinde vesayet kurmaya kalkan örgüt silahları bırakıp ülkeyi terk etmeden çözüm mümkün değil.”