Bütçe maratonu bitti. Meclis genel gündemine geri dönüyor.
Adalet hizmetlerine dair düzenlemeler her zaman gündemdedir. Bütçeden sonra ilk durak bu olacak...
Yüksek yargı içtihatları ve gelişen sorunlar çoğu zaman yasal düzenlemelere ihtiyaç duyar. Bu bağlamda birçok "yargı paketini" geçmişte gördük. Stratejik bir plan çerçevesinde getirilen düzenlemelerin temel hedefi adliye hizmetlerinin hızlı ve etkin ilerlemesini sağlamak oldu hep... Gelinen bu aşamada da birtakım düzenlemelerin toplu biçimde yapılması ihtiyacı doğduğu çok açık bir gerçek. Bu ihtiyacın temelinde yatan durum ise son günlerde gündemden düşmeyen Anayasa Mahkemesi...
Anayasa Mahkemesinin kanun iptali kararları ve "makul süre" konusundaki manifestosu, yasamanın tedbir alması gereken hususların olduğuna işaret ediyor ki basına yansıyan çerçevesinden anladığımıza göre bir paket gündemde.
Bilineceği üzere Anayasa Mahkemesi birçok konuda iptal kararı verdi. Kararların en önemlileri şöyle:
(1) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) konusu: HAGB, ceza yargılaması sonucunda verilecek mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının belirli şartlara bağlı olarak ertelenmesiydi. Bu kurumu uygulamanın ilk şartı ise sanığın "kabul etmesi" olarak belirlenmişti. AYM bu konuda denetimsiz ve keyfi olduğu için bu düzenlemeyi iptal etti ve Meclis'e bir yıl süre verdi.
(2) Basit yargılama sisteminin durumu: Basit yargılama belirli ağırlığa ulaşmamış suçlar bakımından yargılamadaki belirli adımlar atlanarak sürelerin kısaltılmasını öngören bir sistemdi. Nitekim bu usulde, ceza yargılamasının en önemli unsuru olan "duruşma" bahsinden bile vazgeçilmekteydi. AYM bu uygulamayı iptal etti. Çünkü hükme itiraz halinde dosyayı aynı hâkimin incelemesini "hâkimin tarafsızlığı" bakımından sakıncalı bulmuştu.
(3) Kadının önceki soy ismini kullanması: AYM, Türk Medeni Kanunu'nda yer alan evlenmeden önceki soyadını tek başına ve evlilik birlikteliği sürerken kullanmasını engelleyen hükmü eşitliğe aykırı bularak iptal etmişti. Bu da nüfus mevzuatında bir boşluk oluşturmuş durumda. Yine soy bağının reddi davası açma hakkını sadece koca ile çocuğa tanınmasına karşılık anneye tanınmamasını da hukuka aykırı bulmuş ve iptal kararı vermişti AYM.
Bunların yanında; AYM'nin kararlarına konu olan * Kaçaklara uygulanacak güvenlik tedbirlerinin durumu, * Çoklu baro olan illerde adli yardım ödeneğinin dağılımı, * İdari yargıda temyiz ve istinaf sınırının karar tarihine göre mi; dava tarihine göre mi belirleneceği sorunu, *Hükümlüye "otomatikman" vasi atanması durumu ile uygulamada göze çarpan * Yargılamadaki sürelerdeki farklılığın getirdiği sorunlar * Ceza kanunundaki son iptaller Adalet Bakanlığınca ele alınıp üzerinde çalışılması gereken konular arasında...
Bu iptale konu olan hususlar dışında daha önceki yazılarımızda da değindiğimiz üzere, "makul süre" konusundaki AYM'nin yaptığı açıklama ile Tazminat Komisyonunun kurumsallaştırılmasına dönük ihtiyacın da acilen giderilmesi gerekiyor. Ortada AYM önünde bekleyen birçok başvuru var. Bunların hızlı biçimde eritilmesi şart. Başvurunun nasıl yapılacağının, harcın ve vekâlet ücretinin neye tabi olacağının, hangi kararlara karşı itiraz ve dava yoluna gidilebileceğinin netleşmesi gerekiyor. Bunun için yasal düzenleme ile komisyonu bir kurum haline getirmek gerekiyor kanaatimce...
Ve en önemli iki durumu belirtip yazımızı noktalayalım. İlki hâkim ve savcılar başta olmak üzere adliye personelinin özlük haklarına ilişkin durum. Uygulayıcıların maddi anlamda refahını arttırmak ve bu alanda çalışanlar arasında ücret dengesini oturtmak gerekiyor. Nitekim bu konuda da AYM'nin bir iptal kararı vardı hatırlanacağı üzere... Ve sosyal medya alanında linçe uğrayan yargının durumunu özel bir norma bağlamak gerekiyor sanırım. Gerçi bu konuda herkes mustarip... İnternet ve sosyal medya hukukun ciddi tedbirler ve kurallar gerekiyor itibar cellatlarının bulunması için!