Ama bizler kötülüğün derin ve şaşırtıcı şoku sebebiyle, onu daha çokmuş gibi hissederiz. Hayat çok hızla esen bir rüzgar gibi, hepimizi öğütürken, geriye sadece iyiliklerin fısıltısı kalıyor. Herkes ve her şey gidiyor, ama iyilikler varoluş evrenindeki akislerini dalga dalga devam ettirerek, gölgelerini üzerimize düşürerek, bize ilham vermeyi sürdürüyor.
Bir video ve bir kaç fotoğrafla başladı her şey. Burkina Faso'da, çölden esen yakıcı rüzgarlara karşı namaz kılarken feci sıcağın altında adeta bir fön makinasının sıcağında, kumullara secde eden insanları görmüştüm... Taşlarla çevrili bir kumul, meğerse camileriymiş. Ramazan günlerindeydik. İstanbul'da nispeten serin bile diyebileceğimiz ılık günlerde geçti oruç vakitlerimiz. Ama dedim ya oruç, kalplerimizi latifleştiriyor, köşeler, kenarlar, tüm sertlikler inceliyor, ruh bedenin önüne geçerek, kendini hissettiriyor, herhalde ondan olsa gerek, içim sızlamıştı... Video ve fotoğrafları paylaşarak, 'çöl sıcağında kumulların üzerinde kılınan namaz ve kum fırtınasında tutulan oruç/ onlarınki de namaz, onlarınki de oruç', cümlelerini kurmuştum... Yoğun bir etkileşim almıştı, etkileşimden düşünceye, düşünceye eyleme geçecekmiş meğerse...
Yardımlaşma, dayanışma ve iyilik dendiğinde çok başarılı ve güvenilir bir sivil toplumculuk örneği olan Sadakataşı Derneği'mizden Başkan Kemal Özdal Beyfendi aramıştı akabinde, ismini vermek istemeyen bir bağışçıları aracılığıyla, videodaki çilekeş Müslümanların köyüne bir cami yaptırmak istediklerini söylemişti... Çöl sıcağında kardeşine gölgelik olmak, onun aminlerine bir gölgelik hediye etmek... Dünyanın en güzel işi olmalıydı. Kemal bey yeniden aradı geçen hafta, aynı köye Ürdün'den bir yardımsever mescit yaptırmaya başlamıştı bile, hatta proje ve planları Sadakataşı tarafından daha evvel yapıldığı için planları hemen o yardım kurumuna vermişler. Ardından da başkentten 520 km uzaktaki başka bir yere, Niagologo Köyü'ne cami inşaatı için işe koyulmuşlar...
Bana fotoğraflar da yollamışlar... Allah yollarını açık eylesin... Sadakataşı Derneğinin Hanımlar Komisyonu, Gazze'de bir anaokulu projesi için kolları sıvamışlar. Derslikleri, oyun alanları, parkı ve salıncakları ile tam bir çocuk cenneti olacak inşallah. Okuyucularımıza bu yardım seferberliklerine katılabileceklerini hatırlatalım en iyisi... Şahsen profesyonelliklerine güvendiğim bir tecrübe olarak Sadakataşı Derneği aracılığıyla, babaannem ve dedem adına bir su kuyusu da açtırtmıştık, biliyoruz yani titiz çalıştıklarını... Allaha şükür dayanışma ile kalplerimizin sınırları kalkıyor, evrensel kardeşlik bilinciyle yeni bir sevgi şuuru kazanıyor vicdanlarımız...
'Kolları uzun olmak'' ne güzel, ''kolları uzaklara yetişmek' ne güzel... Sevgili Peygamberimizin müjdesiyle, yardımlaşarak kollarını en uzağa kadar uzatabilenlere ne mutlu...
..............................
Ünlü Şair Goethe, filozof Herder'e genç yaşlarında yazdığı bri mektubunda; 'Musa Peygamber, Kur'anda nasıl dua ettiyse öyle dua etmek istiyorum. Allah'ım, sıkıntılı kalbime ferahlık verSen!'' diye çığlık atar. Edebiyat otoriteleri, bu ifadesinden yola çıkarak; Goethe'nin, Kur'anı Kerimi okumuş ve hayran olmuş bir kalem olduğundan söz ederler...
Taha Suresinde geçen ve Hz. Musa'nın yakarışıyla ''Rabbişrahli duası' diye bildiğimiz bu ayetlerde; ''Ya Rabbi göğsümü genişlet, işimi kolaylaştır, dilimin düğümünü çöz ki sözümü iyi anlasınlar' der Hz. Musa...
Bu duayı ederken, nefes borusu üzerinde bir basınç hisseder insan. Sanki kilometrelerce koşmuşsunuz gibi, ciğerleriniz yanar... Çünkü derdiniz vardır, derdi olanlar sığınır bu duaya. Sözümüzü maksadımıza, muradımıza uygun şekilde doğru ve güzel ifade edebilmek ne güzel ve ne kadar önemli... İslam aleminin güzel söze ihtiyacı var, birbirinin halinden anlamaya. Bu bağlamda, birbiriyle daha yakından tanışmalı, engelsiz anlaşmalı ve doğru şekilde bilişmeli ki, hem göğsümüz genişlesin, hem dillerimizin bağı çözülsün, hem sözlerimiz anlaşılsın, hem de işlerimiz kolaylaşsın...