Ben ikide bir “Bu ordu muhârebe edemez!” derken kasdım elbet karargâhda olsun kıt’ada olsun görevlerinin başında liyâkatle duran ve işlerinin hakkını belki de fazlasıyla veren subay kadroları değil, hepsini tenzîh ederim. Benim derdim SİSTEM!
Evet, sistem ve tabii, bilerek yâhut bilmeyerek, o sistemin işlemesini sağlayan eşhâs!
Ki bunların da hepsi üniformalı değil, bir kısmı sivil görünümlü. Şunu söylemek istiyorum:
TSK, 660.000 kadarı asker olmak üzere 720.000 personelden teşekkül ediyor. AK Parti iktidâra gelene kadar devlet bütçemizin en kabarık faslı Millî (Millî?) Savunma Bakanlığınınki idi. Son beş altı yıldır sağlık ve eğitim fasılları en üst sıralara yerleşdi ki bunu da bir yurddaş olarak şükranla karşıladığını fırsatdan istifâde belirtmek isterim. (Böylece hayırlısıyla bugünki “yalaka kontenjanı”mızı da doldurmuş olduk, elhamdülillâh!)
Asıl konumuza avdet edecek olursak, Türkiye, başka bir ifâdeyle Avrupa’nın en kalabalık ve dünyânın sekizinci kalabalık ordusuna sâhib.
Ancak “kalabalık” olmakla “büyük” olmak aynı şey değil. Hele “etkin” olmak apayrı bir kavram.
Ben tabii bunları kırk küsur yıl önceki 24 aylık şahsî tecrübelerime dayanarak ileri sürecek kadar sathî biri değilim. Gerçi o sıralar, altı ay Tuzla Piyâde Okulu, onsekiz ay asteğmenlik, altı ay da teğmenlik ve bunun da dokuz ayı Genelkurmay’da olmak üzere edindiğim bu şahsî tecrübelerimin vardığım sonuçlarda rolü var ama onun ötesinde mal meydanda zâten!
Bu ordunun, kuruluş demeyeyim, o bambaşka bir devirdi ama, “mevcûdiyet” felsefesi sakat!
Normal hukuk devletlerinde silahlı kuvvetlerin görevi ülkelerini “dış” tehdidlere karşı kollamak ve korumakdır.
Gerçi kâğıt üzerinde bizimkininki de öyle ama lütfen bir söyler misiniz bizim ordunun kumandanlık ve kışlaları neden ekseriyetle hep şehirlerin göbeğindedir? Ben Avrupa’da epeyi ülke gezdim, bâzılarında da yaşadım ve hâlâ yaşıyorum ama meselâ Paris, Berlin, Brüksel, Marsilya, hattâ kırk sene en koyu bir diktanın pençesinde kıvranmış Madrid’de bile kışla mışla görmedim. O şehirlerin sokaklarında tek bir inzibat erine rastladığımı da hatırlamıyorum.
Değerli paşalarımız bu “Cennet” vatanı kime karşı ve kimin nâmına koruyorlar
Acabâ?
Öte yandan bütçesi milyarları bulan bu devâsâ mekanizmanın nasıl olup da 25 senedir, hadi Trakya ve Kafkasya taraflarını bir tarafa bırakalım, güneydoğudaki toplam 300 karakoldan oflaya puflaya ancak 52’sini “korunaklı” hâle getirebildiğini de bana bir îzâh eden çıkarsa sevinirim. Acabâ şanlı cumhûriyetimizin 100. doğum yıldönümüne kadar kaçını yetiştirebilecekler?
Öbürleri neden hâlâ tabak gibi ortada ve üstüne üstlük çukur yerlerde?
Biliyorsunuz, evvelki gün baskın yiyen karakolumuzu “sözde” PKK daha önce de hallaç pamuğu gibi atmışdı.
Herhalde “Hak oyunu üçdür.” diye bir şamar daha bekleyip ondan sonra adam gibi bir karakol inşâ edecekler.
Bu arada o baskıncıların “sözde” PKK’lı olmalarına da şükrediyorum.
Çünki ya “sözdesi” yerine bir de “sâhicisi” gelse hâlimiz nice olur düşüncesiyle göğsüm daralıyor.
Oysa hem hareket hâlindeki hem de sâbit birliklerin, çevre emniyetini sağlamaları için standard kurallar vardır. Bunlardan bâzılarını, aradan bunca zaman geçmiş olmasına rağmen ben bile hâlâ hatırlıyorum.
Ayrıca okumuşsunuzdur, sâha kumandanlarının, yâni arâzîde birliklere komuta eden subayların, pusuya düşüp ateş yedikleri zaman bizzat karşı ateş emri verme yetkileri de yokmuş, iyi mi? Yâni önce telsizle geriye haber verip “büyüklerinden” izin almaları gerekiyormuş!
Cenâb-ı Allâh’a şükürler olsun ki yazılı olarak başvurup cevâbını da imzâ karşılığı yazılı olarak alma şartını koymamışlar ama o da yakındır, zîrâ iyiye doğru gitmeyen her şeyin kötüye gitmesi kuraldır!
Daha yazacak çok şey var ama yerim dar.
Mâmâfih şunu da eklemeden edemeyeceğim:
TSK bu kirli, bu ahlâksızca savaşın bitmesini istiyor mu istemiyor mu, bir açıklasa, ama samîmiyetle açıklasa da âbâd olsak!
Bakınız PKK’nın en yetkili olması gereken ismi barış istediğini söylüyor, akabinde kendi emrinde olması gereken güçler tarafından yalanlanıyor.
Sekiz şehid, onaltı yaralı!
TSK benzeri açıklamalar yapıyor ama bir yandan da PKK’dan esaslı bir kötek yemeğe çanak tutuyor ve nitekim yiyor da!
Ondan sonra da yok efendim 29 tânesini “etkisiz” hâle getirmişler de maydanozlu köfteler!
Sen onları etkisiz hâle getirmeyi boşver de önce kendi adamlarının etkisiz hâle getirilmesini önle!
Nevmîdiyet içinde avaz avaz soruyorum:
Bu zevatdan bir hesab soracak yok mu?
Ama benimki çölde bir feryad!