Camianın Ak Parti iktidarına karşı yürüttüğü savaşın Türkiye siyaseti açısından nasıl, Camianın bizzat kendisi için nasıl sonuç vereceği gerçekten ilginç tahminleri içeriyor.
Hafta başında yazdığı editoryal yazısında Ekrem Dumanlı “Tarih her pozisyonu kaydediyor” diye yazmıştı.
O bu cümleyi, başkalarına hitaben “Tarih sizi görüyor” demek için yazıyordu.
Ama tarih onu da görüyor, onunla aynı dili tutturanları da.
Şu anda Camia adına tarihe kaydedilen baskın pozisyon nedir diye sorduğumuzda, Türkiye’deki bir mücadeleyi kazanmak için Batı dünyasından güç devşirme ameliyesine girildiği görüntüsüdür.
Ekrem Dumanlı ve benzerleri bunu, “İçerisi dışarısı kaldı mı?” mantığıyla savunuyor. Basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, demokrasi denince, bunun evrensel anlamda sahip çıkılan değerler olduğunu, Türkiye’de bu alanda tehlike başgösterince “dışardan” onlara sahip çıkılmış olmasının yadırganmaması gerektiğini dillendiriyorlar. Bu da bir ölçüde doğru.
Ancak bu doğruların yanında şu ihtimalleri de dikkate almak gerekiyor: Bu yaklaşımda, ne kadar durduğu pozisyonu meşrulaştırmak için her yolu meşru görme anlamında makyavelizm var, Batı’dan Tayyip Erdoğan’a yönelik tepkiler içinde ne kadar gerçekten demokrasi, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü duyarlılığı, ne kadar İslam’la hesaplaşma alt şuuru var, islamofobi, ya da Taha Özhan’ın ifadesiyle“İslamcıfobi” var, ne kadar Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği siyasi çizgide İslam dünyasının tarih sahnesine çıkma çabasını önleme iradesi var, tahlile değer. Aynı şekilde Camia Batı’nın bu çizgisi ile nerede buluşuyor sorusu da hayati.
Bunlar yanında, Camia’nın “Tayyip Erdoğan’a diz çöktürmek için Batı’yı cepheye sürme” girişiminin tarihe not düşen farklı bir boyutu üzerinde de durmak gerekiyor.
Şu anda Tayyip Erdoğan ve liderliğini yaptığı siyasi çizgi, hala yüzde 50 civarında bir toplum desteğine sahip. Belli ki toplumun yüzde 50 civarında bir kesimi, Camia’nın yürüttüğü savaştan zerre miktarı etkilenmiyor.
Geriye kalan yüzde 50’ye baktığımızda Camia onlarla ittifak çabaları içine girmiş olsa da, o alanda oluşan siyasi yapıların da Camia’ya sadece Tayyip Erdoğan’ı vurma noktasında el uzattıkları, buna karşılık Camia’nın etkinliğinin artmasına en az Tayyip Erdoğan kadar karşı oldukları, devlette etkinlik noktasında Camia ile karşı karşıya kaldıklarında onlara Tayyip Erdoğan kadar bile müsamaha göstermeyecekleri çok nettir. Bir ittifak varsa bu açık bir “Nefret ittifakı”dır. Camia, her gün yenisi ortaya çıkan dosyalarla anlıyoruz ki, Ak Parti iktidarlarının göremediği bir süreçte devlet imkanlarını, kendi alanlarını genişletmek adına ve “öteki” herkesi devre dışı bırakmak için kullanmıştır.
Yani, Camia’nın toplumsal karşılığı çok ciddi biçimde problemli hale gelmiştir.
Görülüyor ki Camia, içerden Tayyip Erdoğan’ı ve Ak Parti’yi çökertme ümidini kaybetmiş, adeta “Bu iş olursa Amerika’dan, Avrupa’dan, uluslar arası baskılarla olur” gibi bir kanaatin içine sürüklenmiştir.
Doğrusu, bu noktada uluslar arası camiadan da yer yer karşılıklar bulabildikleri gözleniyor. Bu karşılıkların niceliği - niteliği de sorgulanmaya açıktır. Nicelik noktasında Camia’ya gelen destek ne oranda etkindir sorusu sorulabilir. Nitelik noktasında da “uluslararası karşılık” denen hadisenin ideolojik-siyasi karakterine bakmak gerekiyor. Bu ilgilerin “steril ilgiler” olmadığını, azıcık siyasi şuuru olan herkes bilir.
Camia’nın sesine yönelik ilginin nasıl bir bedeli olduğunu elbet söz konusu arkadaşlarımız biliyorlardır.
Diyelim New York Times’ı, Washington Post’u, Frankfurter Allgemeine Zeitung’u “Demokrasi her gün kan kaybediyor, memleket yarı açık cezaevi haline gelmiş durumda” söylemleriyle beslediniz. Sonra, sonra, ya sonra?
Diyelim toplumun Tayyip Erdoğan’a ve Ak Parti’ye yüzde 50 desteğini değiştiremediniz. Üstelik, Batı’yı böylesine bir “Vesayet tavrı” içine çektiğiniz için toplumun size yönelik öfkesi daha da arttı, sonunda sizi Batı’nın vesayet ajanı olarak görmeye başladı, ne olacak o zaman? Bu defa AB’ye “Atın bu ülkeyi AB’den” çağrıları mı yapacaksınız? Ne yapacaksınız? “Atın bu ülkeyi NATO’dan” mı diyeceksiniz?Ehud Barak gibi “MİT başkanı Hakan Fidan olan ülkeye NATO güven duyamaz” söylemlerine mi yöneleceksiniz? Ve o zaman tarihe nasıl geçeceksiniz?
Denize düştünüz, doğru, yılana sarılıyorsunuz.
Sizin “alnı secdeli” olmanıza bakan Tayyip Erdoğan’a karşı, “Amerika-Avrupa nezdinde izzet aramanız” o kadar çarpık bir durum ki, anlatılamaz.
Çok kötü diyalog bu, çok kötü.