Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD'deyken, Meclis Başkanı Kurtulmuş da Rusya'daydı. Eski zamanlarda olsa neredeyse imkansız diyeceğimiz çatışan eksenler bunlar. Aynı anda bir zamanların Batı Bloku patronu ile eski günlerin Doğu Bloku patronlarıyla konuştu Türkiye.
Etkin ve stratejik anlamda çok katmanlı dış politika şeklinde çizdikleri bir diplomatik sistem bu. Eskinin çift kutuplu ama tek yönlü dünyası yok karşımızda. Cumhurbaşkanı Birleşmiş Milletler kürsüsünden tüm dünyayı adalete davet ederken, Meclis Başkanı çok kutuplu yeni dünya düzeninden ve Türkiye'nin BRICS'e girebileceğinden bahsetmesi kayda değer çıkışlardandı. Cumhurbaşkanımız 'dünya 5'ten büyüktür' sözünü tüm dünyanın hafızasına kazıdı. Numan beyin bir diğer kayda değer vurgusu ise, İsrail'in Gazze'de yol açtığı insani felaketin, tüm dünyada insafi bir duruş, bir 'insanlık cephesi' sağlamış olduğu tespitiydi.
Türkiye, insanlık hakkında, insanlık adına söz söyleyebilen bir ülke... Kendi eksenin kendisi tahkim eden bir Türkiye var karşımızda artık...
2000'den itibaren postmodernizm dalgası hem bilimsel ve sanatsal düzeyde hem de fikri ve politik düzlemlerde güçlü etkileşim yolları açmaya başladı. Küreselleşme deyince ilk etapta özgürlüğün ve sınırsızlığın jargonuyla lanse edilse de, kısa sürede, özgürlükler ve barışın bazı toplumlar için geçerli, bazıları içinse geçerli sonuçlar doğurmadığı tecrübe edilecekti.
Globalizm, tüm dünyaya özellikle internet iletişiminin hızı ve küresel imkanlarıyla yepyeni sayfalar açtı. İlkin demokratik ortak normlar çerçevesinde umut verici söylemlerle parlayan küreselleşmenin ne yazık ki insanlık adına ortaklaşa paylaşılacak olumlu sonuçları geliştiremediğini de tecrübe ettik. Küreselleşme, vaat ettiği şekliyle, tüm dünyaya barış ve demokrasiyi getiremiyordu. Kan ve gözyaşından başka...
Tüm bunların sonrasında, ülkeler, barış, istikrar ve güven üçlüsünü jeo-stratejik daha gerçekçi alanlarda aramaya başladılar. Jeo-kültürel yakınlıklar, jeo-politik zorunluluklar, ekonomik ortak projeler gibi yeni ilişki ağlarıyla, küreselleşmenin karşısında yeni imkanlar olarak bölgeselleşmeler yeni bölgesel anlaşma halkaları kurulmaya başladı.
Küreselleşmenin politik fay hatları diyebileceğimiz; Ukrayna, Gürcistan, Suriye, Doğu Akdeniz, Filistin hatlarında, barış ve adaleti tesis edebilmek için, bu bölgelerde istikrarsızlığı temin eden vekalet savaşlarının durdurulması gerekiyor her şeyden önce. Bozgunculuklarına vekalet çıkartılmış terör şebekeleri, yeni kullanışlı bölgeler açabilmek için önce yerli halkı imha, tecrit ve sürgüne tabi tutarak, 'arındırılmış bölgeler' açmaktadır. Libya, Somali, Irak ve Suriye örneğinde olduğu gibi... Bunlar işin karanlık örnekleri... Bu bağlamda kan tacirlerinin kurduğu arındırılmış bölgeciliği eleştiren çok yazım oldu. Ama kötü tip bölgeselleşmenin olduğu gibi, faydalı bölgeselleşmelerin de olabileceğini görüyoruz yavaş yavaş... Oyuna alınmayan çocukların, kendi oyunlarını kurması gibi bir şey bu...
Doğu/ Batı bloklaşması, Kızıl Kuşak, Yeşil Kuşak projeleri veya 'Şeytan Ekseni' olarak kurgulanan sert ayrışmaların gezegenimize barış ve adaleti getiremeyeceğini ağır bedellerle öğrenmiş bulunuyoruz. Bu sert siyasi bloklaşmalara eşlik eden turbo-kapitalizm ne yazık ki adil gelir dağılım, refah paylaşımında eşitlik, fırsat eşitliği gibi idealleri de imha edecek düzeydedir.
1. Dünya Savaşı nasıl ki imparatorlukları yıkıp ulus devletleri kurduysa, bugünkü adalet ve barış üretemeyen sistem de yeni ve doğal birlikleri (yeni küresel siyasi mimari) var edebilmeyi zorunlu kılıyor. Bölgeselleşme, küreselleşmenin ardından gelen bir süreçtir ve turbo kapitalizmin kendine açmayı planladığı serbest bölge hedeflerinin ötesinde, bölge ülkelerinin ortak güvenlik, istikrar ve refah hedeflerine hizmet eder, bu da işin beyaz örneklerinden...
Bugün için söyleyebiliriz ki: Globalizm adı altında yaşanan sert kırılganlıklar, bizleri daha gerçekçi yakınlaşmalara zorlamaktadır. Bu bağlamda Türkiye'nin kurmak için canla başla çaba sarf ettiği strateji, bir eksen değişimi değil, diplomatik ilişkilerin çoğalması ve çeşitlenmesidir.
Hem küreselleşmenin sert determinizmini hem de yoksullaşma, kuşatılma durumlarını aşma imkanıdır. Dünyanın selametli, itidalli, usuletli, suhuletli olmasıyla ilgili bir arayış olduğunu düşünüyorum yeni bölgeselleşmelerin...