Geçmişimize bakarsak millet olarak hep güreşte aldığımız dünya şampiyonlukları, daha sonra halterde aldığımız madalyalarla övünürüz. Bu neyi gösteriyor? Bir kişi gelir tek başına sporu yapar ve başarı kazanır. Eğer takım oyunu olacaksa hele de bu turnuva şeklinde ise; turnuva sonu başarılı olmayı değil, duygusal ve günlük başarı peşinde olur, başaramayız.
İşte Bursaspor.. Kalite olarak rakipten daha üstünsün. İlk maçta aldığın skorla morallisin ve kendi sahanda oynuyorsun. Vojvodina’yı daha da iyi tanıyorsun. Bekle üstüne gelsin. Atacağın ara paslarıyla neticeyi alır rahat edersin. Ama gel gör ki, anlamsız yediğin bir ilk gol rakibe moral kazandırdı. Telaşla yapılan ataklar kar yerine savunma açıkları verince telafi edilmesi zor bir ilk yarıya dönüştü. İnanın 1-0 mağlup devam etmek 2-0 mağlup devam etmekten yüzde 100 daha iyi. Çünkü atılacak bir gol tur atlatır ama şimdi 2 gole maç uzar. Bu hesaplar bizim değil, takımın yetkililerin işi. Kısaca alışveriş gibi karı malı alırken yaparsın. Maç, müsabakadan önce yapılan hazırlık ve organize ile kazanılır. İlk yarı bunlar maalesef Bursaspor’da yoktu.
İkinci yarı Bursaspor bütün hatları ile hücum etmeye başladı. Batalla daha düzgün paslar atmaya başladı. Savunmadan destek ilk yarıdan daha iyi idi. Bursaspor bariz gol pozisyonları yakaladı. Sestak pozisyonlardan faydalansaydı durum çok farklı olabilirdi. Savunma bu hızlı hücumlar karşısında geride çok da açık verdi. Ama artık rizikoya girmekten başka çare yoktu. 81. dakikada rakibin üçüncü golü Bursaspor’un gardını tamamen düşürdü.
Sonuçta Timsah Avrupa’ya veda ederken, tribünlerin de öfkesi “Yönetim istifa” şeklinde oldu.
Kadrosunu Frey, Taiwo, Civelli gibi yıldızlarla takviye eden Yeşil-Beyazlılar’ın takım olgusundan uzak olması farklı yenilgiyi getirirken, bu başlamasına kısa bir süre kalan Süper Lig için ciddi bir uyarı oldu.