Muhalefet lideri, nasıl karmaşık bir coğrafyada bulunduğumuzun idrakinde değil. 'Bu bölgede bütün komşularımızla barış içinde yaşarız. Niye savaşalım.' gibi laflar edince, bazı safdiller de 'Sahi yahu, niye savaşalım ki.' diyebilirler..
Sahi yahu, niye savaşalım ki.
Ama birileri hedeflerine varabilmek için kesinlikle savaşılması gerektiği üzerine bir inanç, ideoloji veya strateji oluşturmuşlarsa, sizin barış şarkılarınız, hamamda türkü söylemeye dönüşmez mi?
Çevremiz yanıyor. Bu alevler, istesek de istemesek de bizi de etkisi altına alacaktır.
Yunanistan başbakanı Miçotakis, sırtını Amerika ve Fransa gibi güçlü müttefiklere dayadığını açıkça söyleyerek, Türkiye'yi diplomatik açıdan baskı altına alma çabalarına yeni ivmeler kazandırmaya çalışıyor. Ege Denizi'ndeki 7 adada ve Meriç'in öbür tarafında da 3 adet olmak üzere, 10 adet Amerikan üssü, en gelişmiş silahlarla, Yunanistan'ı doğudan gelebilecek tehdide karşı korumaya hazır durumda.
Pekiyi, NATO Müttefikliği hikâyesi n'olacak?
Türkiye, Kıbrıs Rum Yönetimi dese bile, AB'nin ve BM'nin kabul ettiği tabloya göre, Kıbrıs devletini, evet, sadece Rûm Yönetimi temsil etmektedir. Ve Türkiye sadece Batı'dan, Yunanistan'dan değil, güneyinden, Kıbrıs'tan da tehdit edilmektedir.
'Rusya-Ukrayna Savaşı', 7'nci ayını doldurmak üzere. Halbuki, 7 günde netice alınacağı sanılıyordu. Rusya Dışbakanı Lavrov'un, 'Ukrayna ile savaşta uzlaşmaya varmak ve savaşı durdurmak ihtimali giderek kayboluyor.' sözleri, gerçekte kendilerinin işlerinin daha da zorlaştığı itirafını yansıtmaktadır. Çünkü, Rusya'yla direkt askerî açıdan karşı karşıya gelmeden, onu Ukrayna karşısında tökezletmek isteyen güçler, ellerindeki bütün imkânları seferber ediyorlar. Bu desteklerin nasıl olduğunu, Rusya, dünyanın çeşitli yerlerindeki mücadeleler içinde desteklediği tarafları, en gelişmiş silâhlarla nasıl donattığını kendi siyasetlerinden dolayı çok iyi bilir.
*
Suriye'de de durum mâlûm. Suriye'nin Fırat doğusundaki kısmı, Amerika ve onunla işbirliği yapan Suriye PKK'sının kontrolünde. Suriye'nin Fırat batısındaki kısmı ise, Rusya ve İran güçlerinin elinde ve Suriye PKK'sı onların bölgelerinde de etkili olmaya çalışıyor. Siyonist İsrail rejimi ise, Amerika ve Rusya'nın menfaatlerine zarar vermeden, sadece İran ve Suriye rejimi güçlerinin hedeflerini dilediği şekilde ve zamanda bombardıman ediyor. İran, 'zamanını kendi belirlediğimiz bir zaman dilimine karşılığını alacaktır.' diye açıklamalar yapıyor ve o kadar.
Suriye Baas rejimi ise, 'Türkiye'yle münasebetlerin normalleşmesi için, iki şartımız var' diyor.
1- Türkiye'nin, güçlerini işgal ettiği Suriye topraklarından çekmesi ve,
2- Suriye Ulusal Ordusu denilen güçleri desteklemekten vazgeçmesi.
Suriye rejimi, Suriye'yle hiçbir müşterek sınırı olmayan, binlerce uzaklıktaki Amerika ve Rusya ve yüzlerce km. uzaklıktaki İran'a bir şey diyemiyor; sadece, kendi kuzeyindeki 910 km'lik Türkiye'ye, 'çekil.' diyor; kendi içindeki yangının, müşterek sınırın öte tarafını tehdit ettiğini yok sayarak. Dahası, Beşşar Esed, bir İran gazetesine verdiği mülâkatta, 'Türkiye sınırındaki Suriye Kürdlerini silahlandırarak Türkiye'yi engelledik.' demişti, geçmişte.
(Birileri, filanca etnik ulusçuların siyasetine uygun bir yorum.' diyebilirler, geçenlerde dedikleri üzere. Her devlet, kendi menfaat ve maslahatını esas alır, kendi gücüne veya zaaflarına göre siyasetlerini düzenlemeye çalışır. Bu durumu, 'falanca ülkenin siyasetine uygunluk veya karşıtlık olarak görmek' yanlıştır.)
*
Türkiye'nin bir diğer güney komşusu olan Irak'ta ise. Bir fırtına öncesi sessizlik hâkim, şimdilik. İran'ın Irak siyasetinde etkili olmasına karşı 'coğrafyacı ve Arabcı eğilimleri tahrik ederek itirazlar geliştiren ve geçenlerde siyasetten çekildiği'ni açıklayan Muqtedâ es'Sadr'ın, geçmişteki gibi, kararını yine değiştirip siyasete döneceğinin korkusu yaşanmakta.
*
İran, kendi içindeki derin sosyal çalkantılar ve Irak, Lübnan ve diğer ülkelerdeki mezhebî beraberlikleri güçlendirmeye çalışmasının sıkıntılarından henüz de kurtulmaktan çok uzaklarda. Kezâ, İran'dan binlerce insanın Türkiye'den ev satın alma eğilimi, bir diğer konu.
Ayrıca, 1989'dan beri ülkenin en üst lideri olan İnkılab Rehberi S. Ali Khameneî'nin makamının boşalması halinde, yerine oğlu ve şimdiden 'âyetullah' diye anılmaya başlanan S. Muctebâ Khameneî'nin getirileceği ihtimali etrafındaki tartışmaların ateşlediği itiqadî, ideolojik ve siyasî tartışmalar atmosferi daha bir teneffüs edilemez hale getiriyor. Ayrıca, Azerbaycan Cumhuriyeti'ne İran'da beslenen soğuk duygular, İran Azerbaycanı'nda da aykırı rüzgârları beslemekte.
*
Ve bu şartlar altında. Ermenistan ve Azerbaycan, 12 Eylûl gecesi, Karabağ bölgesinde, sınır boyunda, Kelbecer ve Laçin arasındaki geniiş bir sınır boyunca büyük çaplı savaşlara yol açacak sınır sürtüşmeleri yaşamış ve iki tarafın da 50'şer asker kaybetmesine yol açmış bulunuyor. Ermenistan halkı arasında yapılan bir ankette, Türkiye'yle dostça ilişkilerin geliştirilmesini destekleyenleri sadece yüzde 7 olması, yüzde 47'sinin karşı çıkması ve yüzde 45 kadarının da kararsızlığı, tabloyu daha bir ilginç hale getirmektedir.
*
'Coğrafya kader midir?' sorusuna genelde cevap vermek zordur. Ama, Avustralya, İskandinav ülkeleri vs. gibi coğrafyalardaki toplumlarla Ortadoğu- Kafkaslar- Balkanlar'daki toplumların aynı sosyal ve tarihî kaderi paylaşmadığı kendiliğinden bir cevap teşkil etmiyor mu?
*