Soğukta, karda kışta okula gidip gelen bir çocuğun serçe parmağında hissettiği üşüme acısını annesi kalbinde hisseder. Çocuğun serçe parmağı üşür annesinin kalbi üşür. Çocuğun serçe parmağı üşümeye devam ettikçe annesinin ruhu yavaş yavaş üşür. Bir annenin ruhu üşüyorsa o ülkede vicdanlar artık kuraktır. Üşüyen bir annenin ruhu adeta kara bulutlar gibi herkesin üstüne çöker ve o ülkede duygular, duyarlılıklar giderek hissizleşir. Vicdanı kuraklaşan, duyguları hissizleşen bir toplum artık ahlaki manada yozlaşmanın eşiğinde duruyor demektir.
Üşüyen bir çocuğun serçe parmağında hissettiği acı aslında bir toplumun yardımlaşma, bir birinin imdadına koşma ve zor zamanlarda birbirine gönüllü olarak katkılar sunma alışkanlıklarının aynası olduğunu söylemek hiç de abartı sayılmaz. Her toplum esas itibarı ile sosyal olgunluğunu yardımlaşma duygusunun pratiğinde ölçer. Ne kadar sosyal bir toplum olduğumuzun kriteri bir başkasına yaptığımız yardımlar ile belirlenir. Belki ne kadar medeni olduğumuzun da kriteri budur, hatta toplum olarak ne kadar insanlaştığımızın ölçüsü de budur.
Bir zamanlar adını şu anda anımsayamadığım bir filozof şöyle demişti ‘’Bir başkasına yaptığınız katkı aslında özü itibarı ile kendinize yaptığınız katkıdır’’. Ne kadar güzel bir laf bu. Gücümüz, imkanlarımız, yeteneğimiz ve zihinsel potansiyelimizden süzüp bir başkasına, bir derde deva olmak üzere sunduğumuz o katkımız, her şeyden önce bize, yani kendimize yaptığımız büyük bir insani yatırımdır.
Ayakları üşüyen bir çocuğa bir çift ayakkabı satın alıp hediye ettiğimizde, onun duyduğu sevinç ve minnettarlık duygusu yüreğimizde çiçeklerin açmasına neden olur. Kendimizi çok iyi hissederiz. Erdemli biri olmanın keyfini sessizce kendi kalbimizde yaşarız.Yaptığımız bu erdemli davranış, pozitif bir duygu olarak insani ve ahlaki kapasitemize bir tuğla daha ekler, kendimizi daha varsıl ve zengin hissederiz. Bu duygulara paha biçilmez. İçimizde oluşan pozitif enerjiyi belki de çok daha büyük çabalar sarf ederek elde edemezdik.
Bizden önce yaşayanlar ne güzel söylemiş, bir tek kalp gözümüz var o da vicdanımızdır. Kalbimizin gözü, duygularımızın prensi elbette vicdanımızdır.Vicdan, dışımızdaki dünya ile kurduğumuz ilişkide en saf, en rafine, en temiz, en dolaysız ve en çıkarsız algı duyumuzdur. Biz vicdanımızla dışımızdaki bütün şeyleri önce olduğu gibi kabul ederiz. Gözümüze çarpan herhangi bir şey zihnimizden önce duyularımızı harekete geçirir ve adına ilk intiba dediğimiz o ilk anlam oluşur. Zihnimize taşıdığımız her şeyin ilk duygusal anlamının adıdır vicdan.
Bildiğiniz gibi, geçen yıl hep beraber vicdanlarımızı harekete geçirdik ve yaklaşık olarak yüz bin üşüyen evladımızı soğuktan, kara kışın dehşet verici acılarından korumayı başardık. Bu hepimizin ortak başarısıydı. Arkamızda çok güçlü bir organizasyon olmadığı halde yürek yüreğe el ele vererek bu devasa işin altından alnımızın akıyla çıktık.Yeri gelmişken geçen seneki o büyük özveriler için herkese içtenlikle teşekkür etmeyi bir borç bildiğimi bilmenizi isterim. Katkısı olan herkese minnettarım.
Bu yıl da kaldığımız yerden, aynı inanç ve aynı coşkuyla çalışma ve çabalarımızı sürdürme kararındayız. Katkının büyüğü veya küçüğü ayrımını yapmaksızın aynı enerjiyle aynı minnettarlıkla ve aynı sevgiyle çabalarımızı yoğunlaştırıp geleceğimiz olan çocuklarımızın yüreğinde sevinç karanfillerini tomurcuklandırmaya devam edeceğiz. Ayakları üşüyen bir çocuğun bir çift ayakkabı karşısında duyduğu o inanılmaz sevinç, o paha biçilmez coşku vicdanlarımızın kuraklığına son verecektir. Sosyal ve duygusal olarak olgunlaşmamıza katkı sağlayacaktır.
Eylül ayının ilk haftasında başlatmayı düşündüğümüz çocuklar üşümesin kampanyası hepinizin desteğine muhtaçtır. Eğer bir çocuğumuza bile mutlu bir rüya gördürebileceksek, eğer bir çocuğumuzun huzur içinde okula gitmesini sağlayabileceksek ne mutlu bize.
Erdemli, iyi ahlaklı ve vicdan sahibi bireyler olarak kendimizle gurur duyabiliriz artık.