Yazarlarla tanışmayı çok seviyorum, hele de çocuk kitapları yazanlarla. Bir de farklı ülkedense bana gün doğuyor. Çünkü hem çocuk yetiştirmek hem de edebiyat üzerine konuşmak için bulunmaz fırsat! Hollandalı yazar Bibi Dumon Tak ile görüşmeye giderken de benzeri duygular içindeydim. Sohbetimiz bitttiğinde ise çok daha fazlasıyla doluydum.
TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı ve İstanbul Ahmet Hamdi Tanpınar Festivali’nde okuyucularıyla buluşan Bibi Dumon Tak, edebiyat eğitiminin ardından gazeteciliğe başlamış. 2001 yılında yazdığı İnek Kitabı ile ertesi yıl Zilveren Griffel Ödülü’nü almış. Türkçeye çevrilen ilk kitabı İletişim Yayınları tarafından okuyucuya ulaştırılan Kıl Kurdu Kitap Kurdu, kendi ülkesinde iki ödül almış. Gazeteciliği bırakmış. Farklı ülkelerden gelen çocuklara Hollanda dilini öğrettiği uğraşıyla öğretmenliğe devam ediyor.
ÖNCE YEĞENLERİME OKUTURUM
Bibi Dumon Tak, kurmaca öyküler yazmıyor. Gerçek olaylardan yola çıkıyor. Mesela uzaya ilk gönderilen köpeği ya da bir savaş sırasında maskot haline gelen ayıyı yazıyor. Ancak özellikle üzerinde durduğu nokta, hikayelerin sonunun mutlu bitmesi. Çocuklar için yazılan kitaplarda, ‘mutlu son’ olması gerektiği konusunda anlaşıyoruz. Ben çocuklara anlattığım kimi masalların sonunu değiştirdiğimi söylüyorum. Mesela Kibritçi Kız. “İyi fikir” diyor. Yazdığı konuyu derinlemesine araştırırken yeni şeyler öğrenmekten çok mutlu. Çocuklara anlatılan hikaye ve masalların didaktik bir dille yazılmaması gerektiğini söylerken şöyle bir örnek de veriyor:
“Ben bildiğim şeyleri anlatmıyorum. Önce kendim öğreniyorum. Sonra çocuklar için yazıyorum. Biliyor musunuz, fareler gıdıklanıyor. Hatta kendi aralarında gülme krizine yakalanıyorlar. Bu farkında olarak yaptıkları bir şeymiş. Çünkü bir kedinin yaklaştığını duyduklarında hepsi birden susuyormuş.”
Söz çocuklara gelince “Benim çocuğum yok ama yazarken onların ne düşündüğünü anlamak istediğimde, yeğenlerimle ya da okuldaki çocuklarla konuşuyorum. Kitaplarımı yayıncıdan önce onlara okuyorum” diyen Bibi Dumon Tak, bir gözlemini de aktarıyor: “Hollanda ve Belçika’da okullarda çocuklara hikayelerimi okuyorum. Buraya gelmeden önce Türkiye’deki çocukların tepkisini merak ediyordum. Gördüm ki aynı tepkileri veriyorlar. Yani çocukken aynıyız, çok mutlu oldum bundan. Büyüdükçe araya kültürel farklılıklar giriyor.”
Ayrılırken kitabını imzalatıyorum. “Size mi, çocuklarınıza mı imzalayayım?” diyor. “Tabii ki bana!” diyorum. Yine de eve gelince Kerem’den “Neden bizim adımıza imzalatmadın?” diye fırça yiyorum. Gülümserken “O zaman seneye yine görüşeceğiz Bibi Dumon Tak!” ile diyorum içimden.