Köpeklerin çoğunun içinde, en azından benim tanıdıklarımın içinde, neşeli bir çocuk yaşar, çocukların içinde de en azından benim tanıdığım çocuklar içinde, neşeyle koşuşan köpeklere sarılmak yatar... Tabii köpeklerin hepsi aynı değildir, tıpkı insanların hepsinin de aynı olmadığı gibi... Bir evcil arkadaşınız varsa veya ilgilendiğiniz, at, koyun, tavuk, keçi varsa bilirsiniz, hiç birisi birbirinin tıpatıp aynısı değildir, her birinin içinde ayrı kıpırtılar, cevherler, pırıltılar vardır... Hayvanlar, yeryüzünün emanetidir...
Rahmetli Dedem hasta ceylanlara, hasta leyleklere, hasta atlara kıyamaz, onlarla özel olarak ilgilenirmiş... Onlara canı gönülden bağlandığı ve fazlaca vakit harcadığı için ablaları dedeme çok kızarlarmış. Hatta bir gün, hastayken bakıp iyileştirdiği atını, ondan habersiz satıvermişler. Dedem bunu öğrenir öğrenmez At Pazarı'na yıldırım gibi koşarak gitmiş. Atların içinde "Nazende"yi ararken, birisinin kendisine dokunmasıyla dönmüş, bir de ne görsün, Nazende onu bulmuş, Dedem onun boynuna sarılmış, birlikte ağlamışlar, ağlamışlar... Annemden duymuştum; atlar ağlarmış...
Babam da uzak yol kaptanlığı yaptığı o uzun okyanus günlerinde, sonar cihazından dinlediği balinaların, bazen neşeli şarkılar söylediğini, bazen de için için ağladığını anlatırdı...
Bazen rüyalarıma giriyor kedim Kara, 16 yıl birlikte yaşamıştık, çocuklarımı onunla birlikte büyütmüştük, bizimkiler ilkokul 2. sınıfa kadar kardeşlerinin isimleri sorulduğunda, Kara'yı kardeşleri olarak söylediler ve yazdılar. Evde kim küçükse, kim zayıfsa, kim güçsüzse, kim hastaysa onu korurdu, saçlarını merhametle yalardı, kitap okurken, yazı yazarken, müzik dinlerken, namaz kılarken hep yanımızdaydı...
Kuşlar ve kediler, Allah'ın hediyesidir. Sevgili Peygamberimiz, hayvanların hukukundan bahseden bir peygamberdi, gözünün nuru olan torunlarıyla ceylanlar hakkında yüzlerce menkıbe anlatılır, O'nu Sidretül Münteha'ya çıkaran da tek boynuzlu bir at: Burak'tır. Kehf Suresinde; Ashabı Kehf olarak bahsi geçen genç arkadaşların sadık yâri bir köpektir: Kıtmir ki klasik edebiyatımızda aşkın sembolüdür...
Bizim geleneğimizde, ruhumuzun gezindiği zaman tünelinde, hayvanlara eziyet çektirmeyle ilgili bir geçmiş yoktur. Bizim medeniyetimiz, dostluğa, can'a, nefes'e, dirim'e değer verir, kıyamaz...
...................................................................
Lakin son zamanlarda hayvanlar ve özellikle köpekler üzerinden çıkartılan yapay bir çatışma alanı, bizi bu doğal medeni kimliğimiz üzerinden sigaya çeker oldu...
Oysa vicdan sahibi herkesin üzerinde birleşeceği şey; hayatın aziz olduğuyla ilgilidir. Ama sokakta başıboş bir halde gezmesi yasak olan yırtıcı köpekler etrafa saldırdığında bile bunu kılı kıpırdamadan köpeklerin hakkı olarak lanse etmeye kalkanlar var... Haberlerde hep birlikte seyrettik. Yırtıcı cinsten bir köpek çocuğu bacağını koparırcasına ısırıyor, sahibi kıpırdamıyor bile, ne zaman ki çevredeki insanlar çocuğu kurtarmak için köpeğe sopayla vurmaya kalkınca, köpeğin sahibi çığlıklar atmaya başlıyor...
El insaf! El vicdan!
Akıl var mantık var... Aklıma geldikçe içim titriyor. 12 yaşındaki Enes Koca'nın Ankara Pursaklar'daki okulundan eve dönüşü gecikince anlaşılmıştı her şey... Amcası onu dönüş yolundaki bir arsada köpekler tarafından yer yatırılmış ve parçalanırken bulmuştu... Yoğun bakımda hayat-memat çizgisinde epey gelip gittikten sonra, tam 9 büyük ameliyat geçirmişti... Kafa derisi saçlarıyla birlikte soyulmuştu, omuzları ve baldırları, sinirlerine kadar parçalanmıştı, vücudunda ağır ölümcül yaralar vardı. Annesi Enes'in hala uyuyamadığını, yaşadığı olayın psikolojik travmasını atlatamadığını söylüyor. Enes, İmam Hatip öğrencisiydi, Hafızlığa çalışan, düzenli, çalışkan, terbiyeleri bir öğrenciydi... Üstelik hayvanları da severdi asla eziyet etmezdi...
Salim kafayla düşünmek gerekiyor: Sokak hayvanlarının kısırlaştırılması, aşılanması ve ciddi anlamda kontrol edilmeleri gerekiyor. Sahipli köpeklerin sorumluluğu, sahiplerinindir, saldırı vakalarında ciddi adli takip olduğu takdirde, köpek sahipleri de daha sorumlu davranacaklardır. Zengin mahallelerinden gelip yoksul muhitlerde sokak köpeği besleyen insanları da hayvansever olarak görmüyorum. Köpek saldırısına uğrayıp da vefat eden çocuklara bir taziyeyi bile çok gören meymenetsizlerden hayvansever olmaz... Bizdeki hayvanseverliğe giydirilmek istenen politik-muhalif kimliğin tutmayacağını, reel ve toplumsal karşılığının olmadığını düşünüyorum.
Gerçek bir hayvansever; "çocuklar mı köpekler mi" diye sormaz, "hem çocuklar, hem köpekler" der, alemde, hep birlikte, barış ve uyum içinde yaşayalım der... Tevhidi ilmek ilmek her safhada dokuyan medeniyetimiz bize selameti, esenliği fısıldar...