Çocukların bayramı kutlu olsun! Umarım bugün sadece şarkılarla, danslarla, sevgi dolu gösterilerle bir bayram geçirirler. Umarım hamasetten, militarizmden arındırılmış kutlamalar yapılır. Minicik yüreklere her daim tehdit altında olduğumuza dair korku salma ve onları savaşa hazırlama çığırtkanlığından vazgeçilir. Toplumsal barışı ulusal egemenlik için bir tehdit olarak görenler ise masum çocuklara bakıp onları kendi yaşadıkları kaosun devam ettiği bir geleceğe sürükleme inatlarını gözden geçirir...
TRT’nin o güzel geleneği, Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği 35. yılına ulaştı. Dünyanın dört bir yanından çocukların ülkemizde ağırlandığı, kültürlerini temsil ettiği, sanatlarından örnekler sergilediği bir etkinlik bu. Uluslararası bir platformda, çocukların bizimle ve birbirleriyle paylaştığı bu coşkuyu ardındaki resmi yapıya rağmen değerli bulurum. Çünkü 23 Nisan Çocuk Şenliği aynı zamanda bir kültürel değişim programıydı. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarının en güzel yanı buydu, hala da öyle...
Diğer “cephe”de ise hep hamaset ağır bastı. Milliyetçiliği en kaba biçimde ifade eden şiir ve marşları hala pek seviyoruz. Son günlerde TC kısaltmasına değin siyasi simgelerin fetişe dönüştürülmesine dek vardı bu sevgi... 23 Nisan gelmişken çocuklardan ödünç aldığımız gelecek uğruna şu başlığı da tartışalım:
Dünya kültürlerine kucak açarken kendi içimizdeki farklı kültürleri görmezlikten geldik mi, gelmedik mi? Beş kıtadan çocuk kendi dilinde şiir okuyup şarkı söyler, folklorik gösteriler yaparken Türkiye’deki bütün çocuklar “üst kimlikle” kutlamaz mı 23 Nisan’ı? Tören alanlarında Kürtçe, Lazca, Arnavutça, Çerkezce, Ermenice, Rumca, Ladino vb. Türkiye’de konuşulan dillerde şiir ya da şarkı duymak mümkün müdür?
Değildir, etnik kimliklere ulusal platformlarda yer verilmez. Etnik kültürlere de ancak insan hakları, hoşgörü, din vs. temalı etkinliklerde yer verilir. Vurgulanması lüzumu görüldüğünde! Konuk ülkelerden gelen çocukların da, federatif bir yapısı bulunmadığı sürece kendi devletlerinin çatısı altındaki etnik kimlikleri ayrı ayrı temsil ettiğine rastlanmaz. SSCB ve Yugoslavya mevcutken elbette Azerbaycan ve Makedonya bu şenliklere ayrı ayrı katılabilirdi. Tabii istersek istisnalar yapabiliyoruz.
***
Yanılmıyorsam 2009 yılında bu şenliğe resmen katılmayan Yunanistan’dan, Batı Trakya’daki Yunanistan vatandaşı Türk azınlığı temsil eden bir çocuk gelmişti. Yüzüne Türk bayrağı çizilmiş, ülkesi Yunanistan’ın adı bile geçmemişti katılımcılar arasında. Zaten 2005 yılından bu yana Batı Trakya’da 23 Nisan kutlanabiliyor! Almanya’da, Fransa’da çok sayıda Türk kökenli öğrencilerin bulunduğu birçok devlet okulu bu özel bayramı, Türk kökenli öğretmenlerinin kılavuzluğunda bütün öğrencileriyle birlikte kutluyor. Göçmen / yabancı olmanın sıkıntısını hafifletiyordur bir nebze...
Eşitsizlik ve adaletsizlik çocukların da temel sorunu. Egemen değil azınlık, ulus değil etnisite olduklarını küçücük yaşta idrak etmek zorunda kalıyorlar. Siyaseten “hassas” meseleler onları da doğrudan etkiliyor. 23 Nisan etkinliklerine sığınmacılar arasından katılan Suriyeli çocukların ağlayarak Devlet Başkanı Beşar Esad’ın gitmesini ve barış gelmesini istediklerine tanık olduk, örneğin. O yaşta çocukların siyasi görüş beyanını tartışmayı pedagoglara bırakıyorum.
Yarın öbür gün Suriye’ye döndüklerinde ne olacağı belli mi? Örneğin bizim onlarca Kürt çocuğuna terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla yaşlarının iki katı yıl hapis cezası vermiş bir hukuk sistemimiz var. Barış arifesinde onlar için bir 23 Nisan affı çıkarmayı düşünen vardır umarım... Yoksa bu bayramı, “bayrağı selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağımız” şiirlerle kutlamaya devam mı edeceğiz? Kalıcı bir barış için, sadece “bir”lik değil “birlikte”lik içinde ulusal egemenliği çocuklara armağan edebilecek miyiz?