Cahit Zarifoğlu'nun ''O Çocuk' adlı şiirindeki gibiyim. Dışarıdan çocuk sesleri gelen bir pencereye dönük sırtım, görmesem de onları, şen kahkahaları hayatın nabzı gibi çınlıyor.
Sonra birden gündem değişiyor haberlerde, havayı boz bulutlar kaplıyor, az evvelki çocuk kahkahalarını kör makaslarla kesen uğursuz bir karanlık sızıyor sokaklara... 6 ve 9 yaşlarında biri kız biri erkek iki küçük çocuğa; annesi, üvey babası, dayıları ve başka erkekler tarafından yaşatılan cinsel istismar olayıyla vuruluyoruz hepimiz. Babaannenin şikayeti ile ortaya çıkan hikaye gerçekten korku filmlerini aratmayacak cinsten. Çocukların annesi ile üvey baba tutuklanmışlar davanın seyrinde. Ama ne olduysa olmuş, tutukluluklarına son verilmiş bu insan müsveddelerinin...
Oysa çocuk istismarı, Ceza Muhakemesi sistemimize göre; ''katalog suçlar' arasında sayılmıştır. Katalog suçlar insanlık açısından ağır suçlardır ve diğer muhakemelerden daha sıkı ve hızı tedbirler alınır. Diğer suçlar için tutuklama tedbiri alınırken delillerin karartılması veya kaçma ihtimalleri değerlendirilir mesela... Ama katalog suçlarda, bunlara bakılmadan ivedilikle tutuklama verilir...
Çocukların anneleri ve üvey baba da 'katalog suç' olan çocuk istismarından yargılandıkları için yargılamaları, tutuklu olarak sürmeliydi. Salıverilmeleri toplumsal vicdanı kanattı yaraladı...
İnsanın içini donduran bu trajedide sormamız gereken sorular var. Çocukların velayetinin böyle bir anneye niçin ve nasıl verildiğini hala zihnim almıyor mesela. Bir annenin çocuklarına böyle bir şeyi nasıl reva gördüğü de bir başka cehennemi soru... Acaba anne uyuşturucu bağımlısı mıydı? Buna benzer dinlediğim bir kaç vakada, annenin bağımlı oluşu, hem kendisini hem de evlatlarını fuhuş batağına saplamış haldeydi...
Velayeti kime vereceğimiz konusu çok ince düşünülmesi gereken bir konu. Sözgelimi bu anlatılan olay, ''kadının beyanı esastır' ezberini bozan bir vaka aynı zamanda. Anne istismardan yargılanıyor da peki baba nerede, buharlaştı mı, vefat mı etti, nerede? Toplumumuzda anne ve babası suçlu-hükümlü, hasta, ağır engelli, bağımlı veya vefat etmiş, kimsesiz kalmış pek çok çocuk var. Çok şükür ki devletin sevgi evi şeklinde donattığı ve yuva sıcaklığında, emniyetli kurumlarımız var. Nitekim yukarıda bahsettiğimiz çocuklarımız da devlet koruması altındalar...
İşin bir diğer yönü emniyet ve güvenlikle ilgili. Emniyet güçlerimizin fuhuşla mücadelesi ve özellikle küçük çocukların istismar edilmesiyle ilgili savaşımı elbette çok önemli ve değerli. Ama bahsettiğimiz suçlar, ev içinde ve aile arasında işlendiği zaman, istismar edilen çocukların sessiz çığlıklarını duyan olmuyor. Emniyet güçleri de ancak bir şikayet veya dışa taşan vak'a olduğunda harekete geçebiliyor. Bu noktada öğretmenlere ve komşulara da vazife düşüyor. Hepimiz uyanık olmak zorundayız. Çocuklar yeryüzünün emanetidir çünkü...
Aile en önemli değerimiz, bizi biz yapan medeni ana çatımız. Ama aynı aile işlenen cinayetlerin, istismarların, kötülüklerin örtbas edildiği bir yer de olamaz. Böyle bir ailede yaşamalarındansa, devlet gözetiminde bir kurumda yaşamaları bu çocuklar için evladır, kurtuluştur. Hatta çocuklarını istismar eden kişilere aile de denmemeli, onlara anne de baba da denmemeli. Onlar yeryüzünün yüzkarası mahluklar...
Olay duyulur duyulmaz medyada boy gösteren taciz edilmiş çocuklarca çizilen resimlerin yayımlanması da ayrıca pornografik boyta vardı... Çocuklara psikologlar eşliğinde bazı resimler çizdirilmiş, tecavüze- tacize uğrayan çocukların resimlerini çarşaf çarşaf basan gazetelere ne demeli? Çocukların mahremiyetine ne oldu? Sosyal medyada kaba saba şekilde, sorumsuzca, hatta hücum edilerek tüketilen birer nesneye dönüşen bu küçük bedenlerin hakkına bizler de girmedik mi? Hasılı, içimiz yoruldu, ruhumuz kanadı...