Adana'daki hadise yeniden gündemimize taşıdı çocuk istismarını. Hiç çıkmaması gerekiyordu oysa.
Her tedbiri alsak da en ağır cezayı versek de belki kökünü kazıyamayacağız bu lanetlenme sebebi suçun ancak yapılması gerekenlerin tamamını yaptık mı acaba?
Deprem gibi bu da; bir istismar haberi gündeme geldiğinde uzmanları ekranlara bizler klavye başına geçiyoruz. Siyasileri müeyyideleri arttırmaya, sivil toplumu duyarlı olmaya, anne babaları ve öğretmenleri çocukları bu konuda eğitmeye davet ediyoruz.
Fakat olayın sıcağı geçince, takipçisi olmayı bırakıyoruz.
Şimdi de ilk işimiz bir komisyon kurmak oldu. Yedi yetkili bakandan oluşan bu komisyon derhal çalışmaya başladı. Pek güzel. Peki zaten yok muydu bu konuyu çalışan bir komisyon?
Evet, vardı tabii ki.
Önceki gün AK Parti Bartın Milletvekili olan başkanı Yılmaz Tunç, komisyonun hazırladığı raporla ilgili bilgi verdi Meclis Genel Kurulu'na.
O komisyon da yine korkunç bir hadise üzerine kurulmuştu. Hatırlayacaksınız, Karaman'da bir eğitmenin sekiz çocuğu istismar ettiği haberinden sonra.
Komisyon dört ay boyunca yoğun bir çalışma yürütmüş, konunun uzmanı üniversite hocalarıyla, sivil toplum örgütleriyle ve mağdur yakınlarıyla görüşüp, 52 raporu inceledikten sonra 500 sayfalık kapsamlı bir rapor hazırlamış. Çalışmaların sonuna yaklaştıklarında ise 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleşmiş.
İşin tavsamasının sebebi anlaşıldı.
***
Peki muhalefetin dediği gibi çocuğa cinsel taciz vakalarında yüzde 700 oranında bir artış mı var?
Böyle bir artış var ise her şeyden önce sorumlu muhalefetin şimdiye kadar çoktan bunu gündeme getirmiş olması gerekmez miydi? Dahası böyle bir istatistikten CHP'nin İstismar komisyonundaki üyeleri de haberdar olmalı, öyle değil mi?
Peki gerçek ne?
Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün resmî rakamlarına göre 2002-2009 arası çocukların cinsel istismarı suçuyla ilgili açılan dava sayısı 4 bin 988, mahkûmiyet 3 bin 443.
2009 itibariyle UYAP sisteminde bir değişiklik yapılıyor ve sadece dosya sayısı değil dosyadaki her bir vaka da istatistiğe dahil ediliyor. Bu sebeple sayı birden 16 bin 135'e çıkıyor. Buradaki dört katı artışın sebebi de istatistiki değerlendirmenin dosyadaki en ağır vakayı değil tüm tekil örnekleri hesaba katarak yapılmaya başlanılması.
Bu tarihten 2017'ye kadar nasıl bir artış var? 2010'da 16 bin 135 olan dava, 2017'de 16 bin 348 olmuş. Mahkumiyet sayısında ise ciddi bir artış var. 2010’da 16 bin 135 davanın 4 bin 651’i mahkûmiyetle sonuçlanmışken 2017’de 13 bin 396’ya çıkmış. Çünkü 8 yılla başlayan ceza 15 yıla çekiliyor. Üstelik 12 yaşından küçük olanlar için ise "en az 18 yıl" deniliyor.
Amacı istismarı önlemek değil istismarı istismar etmek olan bir takım örgütler ve muhalefet ise cezanın 12 yaş altı için daha da ağırlaştırılmış olmasını sanki 12 yaş üstü için hafifletilmiş gibi lanse ediyor.
***
Bu cezalar için biz ne düşünüyoruz? Bunların asla yeterli olmadığını, dahası hepsinin yok edilmesi gerektiğini...
Hukuk kuralları caydırıcılık vasfı taşımanın yanında vicdanı da rahatlatabilmeli. Kısasta rahmet vardır dememizin sebebi bu zaten.
Ama iş cezalandırma kısmına gelmeden önce yani çığlığını duyamadığımız o çocuklar o dehşeti yaşamadan önce ne yapmalıyız?
Komisyonun önerilerinin hemen hepsi işe yarayabilecek tedbirler. Şimdiye kadar çoktan yapılmalıydılar, o ayrı.
Ancak bu konularda toplumca tutarlı olmanın önemi de ortada. Haz ve tatmin üzerine kurulu bir dünyanın parçası olduğumuz sürece gerçekçi çözümler üretemeyeceğiz.
Unutmayalım, göz gördükçe her şey normalleşiyor. Sanal ortamda pedofiliyi savunarak, internetteki en küçük filtreye sansür diye çığlığı basarak, 18 yaşından küçük çocukların rızalı birlikteliğini açık toplum, özgürlük diye pazarlayarak çocuk istismarının önüne geçilemez.