Çocuğun “aidiyet hissetmesi” ve “bağlanmanın gerçekleşmesi” için, anne, baba ve kardeşleriyle beraber aynı ortamda büyümesi gerekiyor. Anne baba yaşarken bir başkasına evlatlık verilmek veya anne babadan ayrı bir yere gönderilmek zihni bölen tarzda travmatik etki yaratabiliyor.
Anne Almanya’da çalışırken çocuk Türkiye’de kalmasın
Gurbetçi çocuklarının anne babadan uzakta nene ve dedeler tarafından büyütülmesi nadir olmayan bir durum. Size benim dinlediğim öykülerden birini anlatayım: Almanya’da gurbetçi bir aile. Üçüncü çocuk diğer ikisi büyümüşken dünyaya geliyor. Anne çalışmak zorunda olduğunu düşünüyor. İki yaşındaki son çocuk Türkiye’de anneanneye bırakılıyor. Çocuk altı yaşına kadar anneannesi ile kalıyor. Anne, baba ve kardeşlerini yaz tatillerinde bir aylık dönemde görebiliyor. Çocuk kendini terk edilmiş, bırakılmış, istenmemiş hissediyor. Zihni bölünüyor. İç dünyasında başka çocuklar var ediyor. Onlarla konuşuyor. Hatta zihninin içinde bir tane de anne var. Yıllar geçtiği halde hala zihnindeki anne ile kavga ediyor. Bazen zihnindeki anne ile dışarıdaki anneyi karıştırıyor...”
İkinci çocuk doğunca birincisi neneye gönderilmesin
Bazen genç anneler bunalıyor. Doğum sonrası depresif oluyor. Yeni bir çocuğun yükünü kaldırmak zor geliyor. Bulunan çözüm yollarından biri, çocuklardan birini istekli olan neneye göndermek. Bu hal psikolojik açıdan hasarlara sebep olabilecek yanlış ve riskli bir yol.
Size bir öykü anlatayım: “Anne baba eğitimli. Çocuklarına düşkün, iyi insanlar. Anne genç iken ikinci çocuk doğduğunda kendini depresif ve sıkıntılı hissetmiş. Nene de ısrar edince üç yaşındaki diğer çocuğu nenenin yaşadığı diğer bir şehre üç aylığına göndermişler. Çocuk zihnen bölünmüş. Halen annesine kızgın olan bir tarafı var...”
Anne hasta diye çocuk evlatlık verilmesin
Dinlediğim öykülerin en trajik olanları ise anne ve babanın sağ iken çocuğun başkasına evlatlık olarak verilmesi. Bu bazen annenin hasta olmasından bazen de geleneklerden kaynaklanıyor.
Çocuk büyütüldüğü yer ve kişilerin iyi veya kötü olmasından bağımsız psikolojik hasar alıyor. Çocuklar bunu kaçınılmaz olarak örtük veya açık bilir hale geliyorlar. İstenmemiş olma, değersizlik, aidiyet hissetmeme gibi güçlü duygular yaşıyorlar. Zihinleri bölünüyor. İçlerinde bolca hüzün, endişe, öfke, isyan gibi güçlü duygular oluşuyor. Kişi bu duygusal hallere hızlı geçişler yapar hale geliyor. Hayatı boyunca istenmeme, değerli bulunmama, sevilmeme duygularıyla dolup taşıyor. Bu duygularla baş etmek hayatının birinci meselesi olmaya devam ediyor...”
Kendi ailesi içinde büyümek çocuğun hakkı
Çocuğun, içinde ölüm ve taciz yoksa, her şartta kendi ailesi içinde tutulması psikolojik ilkelerden biri olmalı. Depresif anneye yardımın yolu çocuğu göndermenin dışında bulunulmalı. Çocuklar gönderilmektense erişkinler yer değiştirmeli. Yukarıdaki gurbetçi örneğinde olduğu gibi çocuk Türkiye’ye gönderilmemeli, nene Almanya’ya gelmeli. Veya başka çözümler bulunmamalı. Ama çözüm asla çocuğu anne-baba ve kardeşlerden uzak bir yere göndermek olmamalı.
Çocuk kendi ailesi içinde; bakım, ilgi, sevgi, huzurlu ve güvenli ortam istiyor. Tüm bunlar karnının doyurulması kadar elzem şeyler. Kendi ailesi içinde kalmak çocuğun hakkı.
Psikolojik travma illa gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine konu olan anne veya babanın canilikleri üzerinden yaşanmıyor. Gündelik hayatta “iyi insanlar” olduğunu bildiğimiz kişiler üzerinden de yaşanabiliyor. Bu tür travmalar daha çok “ihmal” üzerinden işliyor. Çocuğunu kendi yanında büyütmemek bir ihmal örneği.