Evet nihayet Ali Babacan bey de partisini kurdu, programını açıkladı. Hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Onun ve arkadaşlarının parti kurmaları demokratik bir haktır. Önce bu hakkı teslim etmeliyiz.
Kurucular arasında çok sayıda tanıdığım aynı safta siyaset yaptığım ve değer verdiğim arkadaşlar var.
Hiçbirinin şahsıyla veya ailesiyle ilgili rencide edici bir söylem içine girmem girmeyi de tasvip etmem.
Dün birlikte yol yürüdüğümüz arkadaşlarımızı bugün yaşanan siyasi ayrılık sebebiyle karalamayı da doğru bulmam.
Mümkün mertebe objektif olarak fotoğrafı okumaya çalışacağım.
Parti kurmanın ana hedefi iktidar olup programını icra etmektir.
İktidar olmanın yolu da seçimleri kazanmaktır.
Yeni sistemde seçim kazanmanın asgari oranı yüzde 50+1 oy almaya bağlıdır. Yani halkın yarısından fazlasının desteğine sahip olmak gerekiyor.
Bu tespitten yola çıkacak olursak yeni kurulan partilerin -DEVA ve GP’yi kastediyorum. Geçen hafta kurulan 5 tane daha yeni parti var kimsenin ruhu duymadı- halka güven verip destek alabilmelerinin ne denli zor olduğunun altını kalın çizgilerle çizmek gerekir.
Demokrasi ve Atılım Partisi DEVA’nın yönetici kadrosu 18 yıldır iktidarda olan AK Parti’de ve hükümetlerinde önemli görevlerde bulunmuş büyük sorumluluklar almış arkadaşlardan oluşuyor.
Muhataplarının bu kadroya ilk yöneltecekleri soru ‘Madem AK Parti’yi beğenmiyorsunuz onun icraatlarından siz de sorumlu değil misiniz?’ olacaktır.
Arkadaşlarımız bu aşamada ister istemez kendilerini aklamaya çalışacaklar, AK Parti’yi ve hükümeti eleştirmek durumunda kalacaklar!
Bu durum onları ister istemez AK Parti muhaliflerinin safında olduğu algısı oluşturacaktır!
Dolayısıyla ortaya ihtiyaç duyulan bir parti olarak değil, tez üreten bir parti olarak değil antitez olarak çıkmış algısı oluşacaktır.
Bu algı halkın güven ve desteğini ne kadar sağlayacaktır?
Toplumumuzda siyasi partiler liderlerinin gücüyle orantılı olarak güçlenip zayıflıyorlar.
Lider çok önemli.
Hele de başkanlık sistemine geçtiğimiz için lider partinin önüne geçmiş durumdadır. Lideriniz seçmenin yarıdan fazlasının oyunu alacak güçteyse iktidar olursunuz değilse olamazsınız.
DEVA’nın liderliğini üstlenen arkadaşımız doğal olarak cumhurbaşkanı adayıdır.
Babacan’ın -karalamak için söylemiyorum- bırakın seçmeni ve halkı, birlikte siyaset yaptığı milletvekilleriyle bile diyaloğu hemen hemen hiç olmayan bir kişiliği vardı.
Daha partisini kurma aşamasında akıl hocasıyla bile anlaşamamış bir liderlik söz konusu. Birlikte yola çıktıklarıyla anlaşamayan bir siyasi lider halkın güvenini ve desteğini nasıl kazanacaktır?
Hele de karşısında Başkan Erdoğan gibi halk ile bütünleşmiş bir siyaset ustası varken!
Bu bağlamda Davudoğlu’nun halkla temas hususunda Babacan’dan daha başarılı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Sadece halk değil entelektüel çevrelerde de saygınlığı daha yüksekti!
Ama her ikisinin de öngörü zafiyeti, siyasi başarı göstermelerine engel görünüyor.
Programları ne kadar mükemmel olursa olsun, söylemleri ne kadar haklı olursa olsun, büyük sorumluluk aldıkları partilerinden ayrılarak yeni parti kurmaları halk nezdinde siyasi ihtiras olarak algılanır/algılanıyor.
Nitekim yapılan anketlerde yüzde bir, binde beş, en fazla yüzde 3.4 çıkmaktadır.
Yani halkın bu partilere teveccühü siyasi yelpazedeki genel manzarayı değiştirmemektir.
Yüzde 40’lara demir atmış bir AK Parti’nin, %20’lere demir atmış bir CHP’nin , %10 ve daha altında bir orana sahip öteki siyasi partiler yelpazesinde DEVA’nın da GP’nin de esamisi okunmuyor?
Hangi oy oranıyla cumhurbaşkanı seçilecekler?
İttifaklara katılmaktan bahsedilecekse, hangi parti onlara AK Parti’den daha yakın ki onlarla ittifak edip AK Partiye karşı cephe alacaklar?!
Ak Parti’ye karşı cephe aldıkları gün bu günkü popülaritelerini de kaybedeceklerini görmüyorlar mı?!
Geriye Babacan ya da Davudoğlu’nun CHP liderliğindeki Millet İttifakı’nın ortak adayı olma ihtimali kalıyor ki, CHP Davudoğlu’nu istemez, eskaza Babacan aday gösterilse -ki muhtemeldir- onun akıbeti de İhsanoğlu’ndan pek farklı olmaz.
AK Parti ve CHP’nin içinde olmadığı üçüncü bir ittifakın barajı dahi aşma ihtimalinin olmadığını öngöremeyenlerin siyaset yapması da anlaşılır değildir!
Kaldı ki Başkan Erdoğan yeni başlattığı söylem ile Kılıçdaroğlu’nu mindere çekmeye başladı. Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı olursa hiç şaşmam!
O takdirde AK Parti’den kopan bu arkadaşların partilerinin akıbeti tıpkı daha önce kopan iki parti gibi olacağa benzer.
Hatırlarsanız A. Latif Şener ayrılıp yeni parti kurmuştu. Erkan Mumcu da ayrılıp ANAP’ın başına geçmişti!
Bulgaristan Şumnu’dan göçmen olarak gelen İslami ilimlerde önemli bir isim olan, Eski Yüksek İslam Enstitüsü Müdürü Rahmetli Ahmed Davudoğlu hoca -kendisine Sahıh-ı Müslim Şerhi kitabının yazımında 7 ay sekreterlik yapmıştım- bu tür sonuçsuz çabalara, karavana atışlara,isabetsiz gayretlere ‘Nahak yere zastıralba’ derdi.
AK Parti’den ayrılıp parti kuran arkadaşların faaliyetlerine bakınca rahmetli hocanın bu ifadesini hatırladım.
Peki bu partilerin hiç mi faydası olmaz?!
Başarabilirlerse olur. Hem kendilerine olur, hem de AK Parti’ye olur!
Bu arkadaşlarımızın kimi haklı söylemleri ve eleştirileri var ki Başkan Erdoğan da zaman zaman seslendiriyor. O yüzden anlayabilene ‘Ömer’lerden bahsediyor.
Eğer yeni parti kuran bu arkadaşların asıl hedefi Başkan Erdoğan’dan intikam almak ve onu devirmek değilse, bel altı vuruşlardan kaçınırlar, eleştirilerini kırıp dökmeden lisan-ı münasiple, hikmetle ve mev’ıza-i hasene ile yaparlarsa, hem kendi saygınlıklarını korurlar hem de bu tür eleştiriler AK Parti yönetimi üzerinde de etkili olabilir!
Hülasa, Babacan ve arkadaşları deva mı olacaklar heba mı; zaman gösterecek!
Büyük fotoğrafa baktığımızda ise başka bir gerçekle yüz yüze geliriz.
Emperyalist güçler bağımsız ve güçlü Türkiye politikaları takip eden Başkan Erdoğan’dan nefret etmektedir.
Sadece Türkiye’de değil İslam dünyasında milyonları arkasından sürükleyecek ondan başka Müslüman bir lider yok.
Yeni kurulan partiler de bu liderlikten yoksun.
Emperyalisteler, onun iktidarına son vermek için ‘çobanı vurun, sürü dağılsın’ mantığıyla hareket ederek kanlı darbe girişimi dâhil her yolu denediler.
Başaramadılar.
Dolayısıyla onu zayıflatacak her harekete destek vermekten de çekinmeyeceklerdir!