Küresel medya” denilen yapılanmanın içinde yer alan meslektaşların kalibresi ile ilgili fikir sahibi olmam, meslekteki hayli genç yıllarıma rastlar. 1986 yılıydı, İsveç’in efsanevi sosyal-demokrat politikacısı Olof Palme, bir akşam, sinema çıkışı Stockholm’ün orta yerinde öldürüldü. Genel Yayın Yönetmeni Güneri Cıvaoğlu beni oraya adeta “ışınladığında” henüz 31 yaşında bir Dış Haberler Editörü’ydüm.
Dönemin SAPO Başkanı Hans Holmer’in nafile basın toplantılarını izlerken, biz, 4 Türk gazeteci gelişmenin perde arkasında hayli yanlış işler olduğunu anlamıştık. Ben, -kulakları çınlasın- Sıtkı Uluç, Muammer Elveren ve Faruk Zabçı, Holmer’den gelen tuhaf bilgi kırıntılarını bir kenara bırakıp kendi rotamızda işin perde arkasına sızmaya çalıştık, hatta, bu işi, İsveç Gizli ServisiSAPO’nun merkez binasına bir pazar sabahı “çat kapı” dayanmaya kadar vardırdık. Uzatmayayım, SAPO’da tek tek sorgulanıp bir gün sonra da ülkeden atılmamız hala ortak meslek anıları defterimizde önemli yer tutar.
Biz meseleyi bu ölçüde araştırır, cinayetin perde arkasında Bofors skandalı mı, bir taşeron örgüt olarak PKK mı var diye sorgularken, diğer meslektaşlar, Holmer’in açıklamalarından tuhaf öyküler üretiyorlardı. Bir otel lobisi sohbetimizde,“bunlardan bir halt olmaz” kıvamında konuştuğumuzu da hatırlıyorum.
O günlerden sonra, dünya medyasında yer alan haber ve yorumlara hep, mesafeli baktım, bunları üreten/yazan meslektaşların yetenek, bilgi ve birikimlerinin de sorgulanması gerektiğine inandım.
“Küresel medya” kurumsal kimliği güçlü, barındırdığı gazetecilerin yüksek oranı vasat mesleki birikime sahip bir yapılanmadır.
Öteden beri, Türk medyasının dış basında memleketle ilgili çıkan yorum ve haberlere neden bu kadar önem verdiğini de anlayamamışımdır. Kendi medyamızdan yola çıkalım, bizde nasıl, her analizi zamanın gerçek duvarına toslayan bir sürü yazar varsa, “küresel medya”da da o kadarı vardır. Ne, birisi, Türkiye’nin mükemmel bir yolda olduğunu, ne de diğeri, memleketin battığını yazdığında fazla iplemem, yorumlarını genel olarak dört görme özürlünün bir fili tarif etmesine benzetirim, neresini tuttularsa orasını anlatırlar.
Orgeneral Özel’in söylediği önemli
Genelde, gazetecilik açısından “vasat” elemanlar çalıştırsalar da, “küresel” kimlikli, CNN, Aljazeera, BBC, RT TV gibi yayın organlarının dünyadaki gelişmelere, belirli ülkeler açısından yeni algılar üretmeye güçleri vardır, bunu da yeri geldiğinde pervasızlıkla sergilerler.
Bu açıdan baktığınızda, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in, Efes-2014 tatbikatında yaptığı konuşma (29 Mayıs 2014) önemli. Buraya birebir almayacağım, meraklısı girer internetten okur, komutan, konuşmasında 21’inci yüzyılın bu döneminde“ulusal güvenlik” tehdidinin değiştiğini, “askeri” olmaktan çok, ekonomi, enformasyon (bilişim/medya), teknoloji ve hukuk alanlarından kaynaklandığını söylüyor. “Nitekim yaşadığımız çağda ülkeler askeri yaptırımlardan çok politik ve ekonomik yaptırımların tehdidi altında bulunmakta. Sosyal medya ve enformasyonla şekillenen renkli değişim ve mevsim devrimlerine maruz bırakılmaktadır” sözleri bir gerçeğin de vurgulanması. Yani, komutan, “ben asker olarak bu ülkenin sınırlarını iyi beklerim ama, siz, ulusal güvenlik açısından diğer konularda önlem alın, yoksa, bir gün memleketinizi tanınmaz halde bulabilirsiniz” diyor.
Ergenekon ve Balyoz davalarının işleyiş şekli ile hükümete dönük 17 ve 25 Aralık darbe girişimleri hukukun, Gezi Parkı olaylarıçevresinde şekillenen “küresel medya” gösterisi ile sosyal medya atakları da enformasyonun “ulusal güvenlik” açısından önemini ortaya koyuyor. Borsa ve Merkez Bankası’nı ekonominizin yumuşak karnı yapmaya çalışanlara karşı da uyanık olmanız gerekiyor.
Yaşadığımız dönemin fotoğrafı budur... Iskalarsanız, Ukrayna, Tayland hatta Mısır veya Suriye olmanız kaçınılmazdır.
CNN’in muhabiri Ivan Watson ajan mı, sanmam, zaten Erdoğan da “bunlar adeta ajan görevi icra ediyorlar” diyor.
Benim ise gözüm, Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Marie Harf’ta... O, belli ki bir Türk kaynak bulmuş, güdümlü soru alıyor, hemen cevabı yapıştırıyor. Panik mi, bilemem, bir gün görürsem sorarım...