Devlet, Şırnak ve Lice’ye doksanlı yıllarda, PKK’yı bahane ederek girmiş, çok sayıda sivil hayatını kaybetmiş, ama çok sonraları, bu iki operasyonun da , aslında ‘PKK baskınıyla’ bir ilgisinin olmadığı ortaya çıkmıştı. Yani iddia edildiği gibi, Lice ve Şırnak’a operasyonun gerekçesi Lice ve Şırnak’ı basan PKK’den halkı kurtarmak değil, halka gözdağı vermek, devletin askeri ve psikolojik üstünlüğünü ve gücünü ispattan ibaretti..
90’lı yıllardan bu yana, her şey gibi roller de değişti. Devlet, 90’lı yılları unutmaya çalıştıkça, PKK hatırlatmaya çalışıyor, hatta devletin rolünü çalıyor, 90’lı yılların devleti olmak istiyor. İktidar alanını, sandıktan çıkan gücüne göre değil, silahların gücüne bağlı olarak koruyabileceğini düşünüyor.
PKK’nın legal alanda iki siyasi partisi var: DBP ve HDP. Ayrıca DTP adıyla bilinen geniş katılımlı ‘ulusal çapta’ ve Kongre tarzı çalışan bir örgütlenmesi daha var. KCK bütün bu örgüt ve partilerin en üst organı.
KCK ve HDP’nin siyasi söylemleri, bir biriyle örtüşse de, bu örtüşme, gelip, Türkiye’nin siyasi sistemine çarpıyor ve çatışma da böylelikle başlıyor. Çünkü HDP sonuç olarak bir sistem partisi. Sistemi ne kadar zorlarsa zorlasın, bu zorlamanın nihayetinde dayanacağı bir sınır var ve o sınıra gelip dayandığı zaman, HDP meşruluğunu büyük oranda yitirme riskiyle karşı karşıya kalıyor. Bu yüzden, HDP’nin Parti Meclisi toplanıp, elindeki belediyelerde özerklik ilan ettiğini açıklasa, bu karar HDP’yi bir anda sistemin dışına iter.
Çünkü bu talep, mevcut siyasi sisteme bir meydan okuma ve tanımam tavrı olarak anlaşılır. Demokratik özerklik, aslında, HDP’nin program ve söylemlerinde yer alıyor, ama gündeme gelmesi, hep PKK’nın ateşkesi bitirdiğini ilan ettiği dönemlerde oluyor. 13 asker Silvan’da şehit edilip Oslo süreci bittiğinde, DTK (Demokratik Toplum Kongresi) aynı gün Diyarbakır’da toplandı ve demokratik özerklik ilan edildi. Şimdi de 80 milletvekili mecliste, ama PKK , yine ateşkesi bitirdiği için, demokratik özerklik ilanları yapılıyor. Ama bu ilanları yapan, ‘şahıslar’ belediye başkanları. Herhangi bir siyasi kurum hele HDP hiç değil. Yani özerklik ilanını, anayasanın güvencesi altında siyaset yapma hakkı olan bir parti olarak HDP yapmıyor, HDP’nin seçilmiş belediye başkanları, partilerinin resmi bir kararı olmadan yapıyor. Bu resmi karar, tek taraflı alınabilir mi? Mümkün ama, o zaman da HDP’nin Türkiyelileşme iddiasının bir aldatmacadan ibaret olduğu ortaya çıkar. HDP’ye oy veren Kürt seçmen bu kararın arkasında durmaz. Türk/Kürt siyasi ilişkileri henüz o safhada değil. Kürtler’in ezici çoğunluğu bu karara karşı çıkar.
Avrupa’da değil özerklik, bağımsızlığı talep eden halklar bile var. İngiltere’de referandum oldu. İskoçlar, bağımsızlık ve ayrılma talebini çıkarlarına uygun bulmadılar ve bağımsızlığa hayır dediler. Bugün Türkiye’de, böyle bir referandum için sandık kurulsa, özerklik veya bağımsızlık yanlıları, %10-15 oranında oy bile alamazlar. PKK ve HDP bu gerçeğin farkında. Ama hem HDP’ye hem PKK’ya farklı bir iktidar alanı da lazım.
O zaman devreye de-fakto siyasi kaçamaklar giriyor. Cizre çözüm sürecinin toleranslarından yararlanılarak, bu de-faktö siyasi kaçamağın, yaşandığı bir ilçemizdi. Ama bu de -faktö hali halkın desteklemediği ortaya çıktı.
Cizre’de demokratik özerkliğin bayrağını asmak ve bu bayrağı silahlı gruplarla korumak isteyen bir parti, Batı’da yakılan binalarından birine Türk bayrağı astı. Bundan daha öğretici bir durum olmaz diye bir tweet attığımda, gençlerden biri, ‘sömürgeci bayrağına karşı olmadıklarını, hendek sevdiklerini’ yazdı. Türk bayrağını sömürgeci bayrağı olarak görüyorsanız, Cizre’de asmanız gereken bayrak özerklik bayrağı değil, bağımsızlık bayrağıdır. Çünkü sömürgeci bayrağı olarak görülen bir bayrağın aynı üniter sınırlar içinde özerklik bayrağıyla beraber dalgalanması mümkün değildir.
Meselenin insani boyutunu, olmuşsa eğer hak ihlallerini elbette konuşabilir ve sorgulayabiliriz. Ama Cizre’de olup bitenlerin siyasi boyutunu ve nedenlerini, sorumlularını görmezlikten gelemeyiz.
‘Savaş yalanlarını’, Gazzeli çocuk resimlerinin, Kürt çocuklarının resmi gibi sunulmasına dayalı psikolojik harp usullerini ret etmeden Cizre’yi anlamak mümkün değildir.