Eskiden özel maçlar puansız oynanırdı. Fakat, FIFA takviminde yeralan günlerdeki özel maçlara artık puan veriliyor. Bu da hazırlık maçlarının önemini arttırıyor. Gerçi galibiyete 1 puan yazıyorlar ama olsun, puan puandır.
Maç başladığında, bizim takımın neye hazırlandığını anlamadım. Belki bir arkadaşlarının düğününe olabilir ama, Fransa 2016’ya hazırlanmıyorlardı. Danimarka ise gayet ciddi, tutarlı, istikrarlı ve stratejik odaklıydı. Bizimkiler pas verecek adam arıyor, onlar sistem içindeki adamı arıyorlardı. İkisinin arasında ciddi bir fark var.
Zora düştüğünde pas verenle, rakibi zora düşürmek için pas veren arasında, mantalite uçurumu var. Bunu anlamak için penaltıyla geriye düşmemiz gerekmiyordu. Devreye 1-0 biz galip girseydik de, gerçek değişmezdi.
Ahmet İlhan’ın hareketine penaltı çalınmasının komikliği, Danımarka’nın ciddiyetinden ödün vermez. O sayede gol atmasa, başka türlü atardı. Kaçırdığı pozisyonları hesaplayın.
Sen ilk devrede ne yaptın?
Olcay’la tek şutunu, gökyüzüne balon yaptın
***
Ama Emre’nin ikinci yarıda devreye girmesi, yaratıcı zekamızı kış uykusundan uyandırdı. Onunla birlikte, kimliğimiz hemen olgunlaştı. Bu gelişimin erken ödülü olan Olcay Şahan’ın şahane golü, bize özgüvenimizi de kazandırdı. Maça ortak olduk... İlk yarıda solo yapan Danimarka”yla, artık düet yapmaya başladık. Arda da girince, bu düette sesimiz daha gürleşti...
Kendi çıktığımız atakları organize etmek, rakibin çıktığı atakları bloke etmek; rastlantıya değil mekaniğe bağlandı. Adam gibi oynuyorduk.Özel maçlara karşı olan malum kayıtsızlığımız gitmiş, işi ciddiye alan sorumluluğumuz gelmişti. Güzel olan bu.
İlk yarının ayıplı futbolundan sonra, 2. yarının meziyetli futbolu galibiyeti getirdi. İzlanda maçı ve Fransa 2016 için umutlandık. Bravo çocuklar.