Milyar dolarların döndüğü ilaç piyasasının önümüze koyduğu her şeye mutlak itaat etmemiz isteniyor. Mevzu din olunca, “Aklınızı kullanın, sorgulayın, körü körüne inanmayın” diyenler bizlerden sorgusuz sualsiz kendilerine inanmamızı bekliyorlar. Kendilerine inanmayanları da aşağılıyorlar, alay ediyorlar. Herkesi kendileri gibi düşünmeye zorluyorlar.
Çin virüsü Korona’nın dünyayı esir almasıyla birlikte insanların üzerindeki baskıyı daha da arttırdılar. Sorgulayanı araştıranı susturuyorlar.
“Bilime inanın” diyorlar; tamam inanalım da hangi bilime? Birinin “ak” dediğine öbürü “kara” diyor ve hepsi de bilimsel araştırmalar neticesinde bu bilgiyi elde ettiğini iddia ediyor. Hepsinin adlarının başında da ‘bilim adamı’ unvanı var!
Batı’da, milyar dolarlık ilaç piyasasında bilimin nasıl satın alındığını anlatan kitaplar yazılmış, mezkûr vakalar ayyuka çıkmışken bizden mutlak teslimiyet nasıl beklenir? Boşu boşuna ilaç piyasası için “Önce hastalığı üretirler sonra ilacı” denmemiştir.
Sadede geleyim, Koronavirüs aşısı üzerinden bir linç kampanyası sürüyor. Aşı hakkında şüphelerini izhar edenler, itirazı olanlar dört bir koldan linç ediliyor. Hani bilimin başı şüphe idi, nedir bu “söyletmeyin vurun” tavrınız, hiç de bilimsel değilsiniz!
Aşı hakkında hiçbir bilgim yok, mevzuya da hâkim değilim. Bu sebepten bir yorum da yapamayacağım. Sadece, milyar dolarlık ilaç piyasasının önümüze koyduğu her hapı yutmamak gerektiğini biliyorum. Gönül isterdi ki, parayı değil insanı ön planda tutan bilim adamlarımız ülkemizde aşıyı bulsalardı.
Mevzuyu yazmamın sebebi, aşıyla birlikte insanların cip takılacak şayiası üzerinden aşı itirazlarını karikatürize etme çabası. Çip takılacak şayiasının kaynağını bulamadım. Ben de, müteveffa istihbaratçı Mahir Kaynak’ın mantığıyla mı yorumlasam hâdiseyi: Şayia kimin işine yarıyorsa o çıkarmıştır!
Bu şayia bana Davos’ta konuşulanları hatırlattı. Geçmiş yıllardaki yazılarımda birkaç kez bahsetmiştim. 2018 senesinde Davos’ta insanlığın küçük bir elit grup tarafından kontrol altına alınacağı konuşulmuştu. Toplantıya katılan Ak Parti kurucularından Cüneyt Zapsu toplantıda konuşulanları şöyle anlatmıştı: “Dünya Ekonomik Forum siyasi bir sirk değil sadece. 90’ların başında ilk geldiğimde kök hücre konuşuluyordu, 15 sene sonra dünya konuşulmaya başlandı… Bu sene dikkatimi çeken, beni de rahatsız eden bir konu… Prof. Harari’nin oturumuna girdim, bazı notlar aldım… Çok değil, 15-20 yıl sonra insanların bambaşka bir cins haline gelme durumu var. Şu an son insan jenerasyonu… Bizden sonraki jenerasyon bağımsız olarak yaşayamayacaklar… Küçük bir elit grup idare edecek insanlığı, sadece memleketleri değil… Bağımsız düşüncelerini kaybetmiş bir insanlıktan bahsediyoruz… Beynimiz hacklenmeye başlandı bile. Beyin dalgaları bir takım biyometrik sensörlerle ölçülmeye başlandı. Bunlar elektrik akımına çevrilerek analiz edilmeye başlandı. Sizin ne düşüneceğinizi, birini gördüğünüz an nasıl reaksiyon vereceğinizi anlamaya başladılar… Kurtulmanın imkânı yok. Siz akıllı telefon kullanmasanız bile yanınızdaki kullanıyor. Veriler ışık hızıyla depolanıyor… Bundan sonra, bu biyoteknolojinin sahipleri bizi yönlendirecekler. Ne yiyeceksin, ne içeceksin… Prof. Harari Kudüs’te Hebrew Üniversitesi’nde. Buna rağmen enteresan bir şey söyledi. Şu anda İsrail hükumeti, her canlıyı, sadece insanlar değil, 24 saat 365 gün kontrol altında tutuyor. Bunu İsrail dışında, bu işin ne kadar önemli olduğunu anlayıp bir kontrol hâline getiren bir de Çin var… Batı’da bunu belki devletler yapmıyor ama şirketlere hiç bakan yok…”
Son insan jenerasyonu… Beyin hacklemek… Küçük bir elit grup…
Var mı bir sözü olan…
Ey son insan jenerasyonunun bağımsız düşünenleri, konuşun