Geçtiğimiz hafta ABD’de Adam Lanza adlı kızgın bir genç annesinin silahı ile önce annesini, ardından 20 çocuğu ve 3 öğretmeni, son olarak da kendisini öldürerek büyük bir katliama imza attı. Bundan yaklaşık 5 yıl kadar önce de Virginia’da benzeri bir olayda 32 kişi öldürülmüş, 17 kişi ise yaralanmıştı. Bazıları dikkatlerimizden kaçsa da ABD’de her yıl buna benzer en az iki olay yaşanıyor.
Dışarıdan bakıldığında son derece güvenlikli ve istikrarlı görünen modern toplumlarda sıradan görünümlü kişilerin adeta patlama yaşarcasına kalabalıkların üzerine ateş açması gelecek için insanları kaygılandırıyor.
Bu tür saldırılarda iki temel unsur var: Bunlardan ilki silah, diğeri ise silahı kullanan saldırgan, yani insan.
Silahlanma çılgınlığı
Silah açısından bakıldığında bireysel silahlanmanın bu tür saldırıları kolaylaştırdığı anlaşılıyor. Yaklaşık 310 milyon nüfusu olan Amerika’da bireylere ait silah sayısı 300 milyona yaklaşıyor. Başka bir deyişle ABD’de bir kişiye neredeyse bir silah düşüyor. Buna bebeklerin ve yaşlıların da dâhil olduğunu düşünecek olursanız silah olmayan ev yok gibi. Bu konuda ABD’ye yaklaşabilen ikinci bir ülke de yok. Anlayacağınız ABD devlet olarak silaha en çok para harcayan ülke olduğu gibi, bireysel silahlanmada da rakipsiz bir durumda.
Her evde silah olunca doğal olarak bunların kayda değer bir kısmı her gün patlıyor. ABD’de her yıl 10 binden fazla cinayet silahla işleniyor. Aynı şekilde evde silah bulundurulması ev hanesinde intihar riskini de beş misli arttırıyor. Kısacası silah varsa bir şekilde patlıyor, can yakıyor.
Yalnızlaşan insan
Bu tür saldırılarda diğer ana unsur olan insan da sorunlu. İletişim araçlarının her geçen gün artmasına ve hızlanmasına rağmen insan hızla yalnızlaşıyor ve yalnız normallikten uzaklaşıyor. Toplu katliamlarda ve şiddet patlamalarında insanın yalnızlaşması ölümcül bir rol oynuyor. Örnek ülkemiz ABD’ye dönecek olursak Amerika’da her yıl 16 binden fazla cinayet işleniyor. Başka bir deyişle her gün neredeyse 50 cinayet işleniyor. Garip olanı ise her yıl 35 binden fazla Amerikalının kendi kendisini öldürmesi yani intihar etmesidir. İntihar, insan psikolojisinin bozulduğunun en güçlü göstergesi. Bu rakam dünya genelinde tam 1 milyon kişi. İstatistiklere göre her 40 saniyede 3 bin kişi intihar ederek hayatına son veriyor. Son 50 yılda intihar edenlerin sayısında % 60’lık bir artış yaşanmış. İntiharların ağırlıklı kısmını ise gelişmiş Batılı ülkeler ile Japonya, Çin ve Hindistan oluşturuyor.
Rakamları alt alta dizdiğinizde sanki insanlık cinnet geçiriyormuş gibi. Örneğin ABD’de her 240 Amerikalıdan biri mutlak surette cinayetten ölmeye mahkûmmuş, ABD nüfusunun % 83’ü hayatı boyunca en az bir kez ağır bir şiddetli saldırıya uğruyormuş, nüfusun % 52’si bu tür saldırılara hayatları boyunca birden fazla maruz kalıyormuş.
İstisna değil
Rakamların tamamını sizlerle paylaşsam, daha fazla moraliniz bozulur ve mutlaka “insanlık nereye gidiyor” diye kendinize sorarsınız. Connecticut’ta geçtiğimiz hafta yaşanan ve çok sayıda çocuğun hayatına mal olan olay istisnai bir cinnet geçirme sayılamaz. Bu tür olayları sadece medyada artan şiddet içerikli yayınlarla açıklamak da mümkün değildir. Elbette bireysel silahlanma önemli bir faktördür ve siviller için silah sahibi olmak yasaklanmalıdır. Ama burada esas konu insan psikolojisindeki bozulma. Binalar yükseldikçe, makinalar hızlandıkça insanın en temel yapı taşları da değişiyor ve bu değişim insanlıktan çok hayati bazı değerleri alıyor. Dağılan aile, yalnızlaşan bireyler, çalınmış çocukluklar, çocukları yerine sözde sosyal medyada vakit geçiren ebeveynler cinnetin belki de esas nedenleri.
Bu bağlamda Türkiye de kendisine dikkat etmeli. Kalkınma ve medenileşme adı altında hızla yol aldığımız ‘muasır medeniyet’ hedefimizin bir kısmı muasır olsa da medeni olmayabilir.