Boşanmak üzere olduğu eşi tarafından pompalı tüfekle öldürülen iki kızının ardından feryat eden acılı anneyi izliyoruz kaç gündür. Yaşadığı acının, dehşetin, hayal kırıklığının, öfkenin büyüklüğü her halinden belli.
Tüm kalbimle diliyorum; Allah yardımcısı olsun. Evlat kaybetmenin acısı hafifler mi, nasıl hafifler bilmiyorum ama onun için sekinet diliyorum. Bebeklerinin sesini, kokusunu, gülüşünü, sıcaklığını ona muska kılsın Allah, rahatlatsın, cennetinde buluştursun inşallah.
Duyanın kayıtsız kalamayacağı bir olay olduğu için bütün ülke olarak yanıyoruz aslında. Dilek Yardım’a yardım edemediğimiz için yanıyoruz. O iki masum yavru bu dünyadan hem de böyle göçtükleri için yanıyoruz. Anneleri deli bir acıyla, isyanla, özlemle elinde kızların emziğiyle öylece kalakaldığı için yanıyoruz. Bağrındaki ateşin hiç dinmeyeceğini bildiğimiz için yanıyoruz.
Ama yanmak da yetmiyor işte. Hala benzer durumları yaşayan ve akıbetlerinin benzemesinden korkan insanlar var. Muhtemelen eşlerini, çocuklarını, anne babalarını, eski eşlerini, sevgililerini öldürme potansiyeli bulunan, ardından intiharı planlayan hasta insanlar da var. Öfkesini kontrol edemeyen, delice düşüncelere sapıveren, el yapımı bir cinneti içinde büyütenler var.
Bir şeyler yapmalıyız o halde.
Ne yapabiliriz? Dilek anneye yardım edebilir miydik? Kadın cinayetleri neden durdurulamıyor? Kadına, çocuğa, hayvana eziyet etmeye hakkı olduğu zannı nereden neşet ediyor, nereden besleniyor? Nerede sıkıntı var, mevzuatta mı, uygulamada mı, zihniyette mi, tedbirlerde mi?
Küçük bir araştırma yapınca bile anlaşılıyor; çıkışsız değiliz. Şükür ki mesele üzerine çalışan insanlarımız, STK’larımız, kurumlarımız var. İhtiyacımız olan şey, irade koymak ve bunun için seferberlik ilan etmek.
Şu noktalardan hareket edilebiliriz.
Bireysel silahlanma:Acilen ve mutlaka önüne geçmeliyiz. Araştırmalar gösteriyor ki bireysel silahlanma arttıkça şiddet olaylarının ölümle sonuçlanma oranı da artıyor. Her tür saldırıda ama özellikle kadına yönelik saldırılarda saldırganların öldürücü bir alete-silaha erişimi olmasaydı o olay ölümle değil belki sadece yaralama ile neticelenebilirdi. Prof. Dr. Mazhar Bağlı’nın Dicle Üniversitesi’ndeyken yaptığı bir sosyal inceleme bu sonucu aynen böyle çıkarmıştı.
Zihniyet değişimi: Toplumsal yapımız değişiyor, aileler anne-baba-çocuklar şeklinde idealize edilen formun dışına çıkıyor, boşanmayla birlikte insanlar bir de yoksunluk duygusuyla baş etmeye çalışıyor. Bunun sosyolojik, ekonomik, psikolojik nedenleri var ve ama bizim kafa yormamız gereken nokta “kafaları rahatlatmak”. Zira bir yakınını öldürenlerin büyük çoğunluğu, hastalıklı bir zihniyetin de tutsağı aslında. O yüzden ailenin idealize edilen çekirdek aileden ibaret olmadığını, insanların birbirinin malı olmadığını, karı-koca yahut ebeveyn-çocuk ilişkisinin mülkiyet ilişkisi olmadığını, boşanmanın helal ve normal bir durum olduğunu, ayrılıktan sonra da hayatın devam ettiğini, kızıyor kıskanıyoruz diye başka birine zarar vermeye hakkımız olmadığını anlatmak. Evet, çok temel ve yazıya dökünce çok da basit ama yazık ki aile içi cinayetlerin çoğu bu sebepler gerekçe gösterilerek işleniyor.
Mevzuattaki boşluk: Türkiye’de kadınları şiddetten korumak için çıkarılan yasalar gayet iyi. Uygulamada sorunlar çıkabiliyor ve zihniyet dönüşümü ne yazık ki yavaş ilerliyor ama mevzuatımız uluslararası standarda sahip. Lakin CNN Türk’tenGöksel Göksu önemli bir boşluktan bahsettigeçen gün.Boşandığı eşini ya da gönül bağı bulunan/bulunmayan bir kadını sürekli takip taciz eden birini durduramıyor bu yasalar. O yüzden ısrarlı takibin de suç kapsamına alınması gerekiyor.
Çocuk görüşmeleri: Boşandığı eşine şiddet uygulayan, tehdit eden, bu konuda sabıkası olan kişi, çocuklarını (Dilek Yardım’ın iki kızında olduğu gibi) alıp evine götüremesin. Devlet bu iş için bir yer tahsis etsin. Sicili bozuk olanlar çocuklarını polis gözetiminde görsün ki annelerinden intikam almak için canlarına kast edemesin.