Başbakan Binali Yıldırım’ın tam yerinde kullandığı “yersen” ifadesi durumu net olarak açıklıyor.
15 Temmuz bir “CIA girişimi”dir.
Başka türlüsü mümkün mü?
Bugüne kadar yapılmış bütün darbelerin arkasında stratejik ortağımız ve “dostumuz” Amerika’nın parmağı vardır...
Mesela, kendilerine “sosyalist” süsü veren bürokrat artığı dangalaklar 27 Mayıs’la övünürler, bu darbeyi “devrim” sayarlar (bu darbenin “devrim” olduğuna ilişkin Anayasa Mahkemesi’nden karar çıkartmışlıkları bile vardır), darbecilerin yaptığı anayasayı “gelmiş geçmiş en özgürlükçü anayasa” kabul ederler ama 27 Mayıs en sofistike tarafından kotarılmış bir Amerikan darbesi olduğunu hatırlamak istemezler.
Devrimci zevzeklikleri bıraksınlar...
Darbeci Sami Küçük’ün yazdıklarını okusunlar.
Küçük, NATO’dan “görevle” Türkiye’ye döndüğü gün darbe hazırlıklarına başladıklarını anlatıyor.
Menderes, ağır sanayi tesisleri için Sovyetler Birliği’yle kredi anlaşması imzalamasaydı, sadece bir “tarım ülkesi” olarak kalmamıza rıza gösterseydi darbe olmayacaktı.
9 Mart’çıları İngiliz İstihbarat servisi ortalığa saldı.
Bir anlamda deşifre olmalarını sağladı.
Gerekli “gerekçe” oluşunca 12 Mart’ta CIA devreye girdi ve işlerini bitirdi.
12 Mart’ın “beklenen devrim” olmadığını çözemeyen sosyalist zevzekler, durum anlaşılıncaya kadar “övgü yarışına” girdiler. Memduh Tağmaç’ın (Nihat Erim’i kullanarak) indirdiği “Balyoz” darbesiyle sersemleyince de “faşizm” edebiyatına sardırdılar.
12 Eylül zaten bir CIA darbesidir.
Bunu da, bir zamanların İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e sorsunlar. CIA ajanı George Alexander Peck’i “iş üstünde” (darbe şartlarını oluştururken) enseleyip deport eden (yani ülkesine postalayan) odur. CHP’lidir ama yiğit bir siyasetçidir.
28 Şubat da bir Amerikan darbesidir.
Bunu bilmeyene kız bile vermiyorlar.
Rahmetli Erbakan, fazla ileri gittiği (yani D-8 projesini başlattığı) için indirildi.
Başarabilselerdi, 15 Temmuz da, bir “Amerikan darbesi” olarak sıralamada yerini alacaktı.
Darbe girişiminden altı gün sonra, Adil Öksüz’ün ABD Başkonsolosluğu tarafından telefonla aranması durumu fazlasıyla açıklıyor.
Efendim, “Adil Öksüz’ün vizesini iptal ettiklerini bildirmek için” telefon açmışlar... Çünkü Adil Öksüz, “darbe” gibi ağır bir cürümde bulunmuş...
Başbakan’ın da söylediği gibi, “yersen...”
Ne zamandan beri Amerika Başkonsolosluğu vizesi iptal edilenleri telefonla arıyor?
Böyle bir uygulama başlattılar da, biz niçin duymadık?
FETÖbağlantılı diğer şüphelilerin de vizesi iptal edildi mi, edilecek mi?
Darbe ağır bir cürümse, Fetullah Gülen niçin iade edilmiyor?
İki kere iki dört:
15 Temmuz bir CIA-FETÖ operasyonudur ve Amerika bir kez daha “suçüstü” yakalanmıştır.
HAMİŞ
Hürriyet’in “tarafsız” yazarı, çadırdakilere, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gerekli cevabı veremediği için kızıyor.
Nasıl öfkeli... Kaçan fırsat karşısında nasıl tepiniyor... Dişlerini nasıl gıcırdatıyor... Anlatılmaz!
Erdoğan “Nesini beğenmiyorsunuz bu anayasa değişikliğinin?” diye muazzam bir pas vermiş... Çadırdakiler bunu gole çevirememiş. Madem hakkını veremeyeceklermiş, niçin kurmuşlarmış o çadırı?
Hani bu oğlan referandumda tarafsız kalacaktı?
Ne oldu?
Sürekli evetçileri aşağılıyor.
Sürekli evetçilere karşı yeterli mücadeleyi veremeyen hayırcılara zırlıyor.
Referandumdan “evet” çıkarsa, Aydın Doğan bu oğlanın durumunu gözden geçirsin. İlle köşe yazdırması gerekmiyor. Pekâlâ teknesinde de istihdam edebilir. Eli yatkındır.