Halk TV Müdürü Şaban Sevinç’i tanırım... CHP cenahı içinde konuşabileceğiniz, meram anlatabileceğiniz, dertleşebileceğiniz üç beş isimden biridir.
Gazeteci kökenlidir.
Şaban’la (“Şaban” ifadesini “yakınlık” bildirdiği için kullandığımı hatırlatmama gerek var mı?) her şeyi konuşabilirsiniz.
Sizi dinler.
Müddei olduğu konularda eleştiri yöneltebilirsiniz.
Katılmasa da, sizi saygıyla karşılar.
Hatta eleştirilerinizde ölçüyü kaçırabilirsiniz.
Saygısını bozmaz.
Dolayısıyla, “Şaban Sevinç” ismini farklı bir isimle yan yana getirip, “Bu ikili arasında kim yalana tamah etmez?” diye sorsanız, hiç tereddütsüz “Şaban Sevinç” derim.
Hele, Şaban Sevinç isminin yanına getireceğiniz isim “Tuncay Özkan”sa, o zaman, “Bu da soru mu? Elbette ve her zaman Şaban Sevinç” derim.
Hemen belirteyim:
Bu benim “kişisel” (ve belki duygusal) tercihim... “Tuncay Özkan yalancıdır” demek istemiyorum. Yazdıkları dışında bir yalanını görmedim... Yazarken ölçüyü kaçırdığına, haksızlık yaptığına çok şahit oldum ama elimde “Tuncay Özkan yalancıdır” diyebileceğim somut bilgiler bulunmuyor.
Ben sadece tarafımı seçtim: “Tanıdığım Şaban Sevinç yalan söylemez.”
Bu uzun girizgâhın nedeni şu:
Halk TV Müdürü Şaban Sevinç geçenlerde bir “ifşaatta” bulundu... Şöyle dedi: “Tuncay Özkan bana CHP’nin gizli bir merkez tarafından yönetildiğini ve kararların o gizli merkez tarafından Kılıçdaroğlu’na dikte edildiğini söyledi.”
CHP genel başkan yardımcısı Tuncay Özkan’ın bu ifşaata tepkisi sert oldu: “Şaban Sevinç’in yaptığı şerefsizliktir. Dava açacağım.”
Dikkatinizi çekerim:
Tuncay Özkan, “Şaban Sevinç’in yaptığı...” ifadesini kullanarak, sanki faş edilmemesi gerekli bir bilginin faş edilmiş olmasından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Yani, “Sana emanet ettiğim bilgiyi uluorta kamuoyuna mı taşıman gerekirdi?” demeye getiriyor.
Ben böyle anladım... Müddei değilim... Yanlış da anlamış olabilirim...
Kaldı ki, bu tartışma bağlamında bizi ilgilendiren konu, kimin yalan söylediği değil...
Bunun (en azından “şimdilik”) bir önemi yok
İddianın kendisi (yani “CHP gizli bir merkez tarafından yönetiliyor” iddiası) daha önemli...
CHP gerçekten de gizli bir merkez tarafından mı yönetiliyormuş, bakalım.
CHP’de genel başkanlar, genellikle, taban baskısı ve delege tercihiyle değişir. Yani eğişim talebi “aşağıdan” gelir... CHP sosyolojisinin “evet” demesi yeterlidir.
Kemal Kılıçdaroğlu nasıl geldi?
Buraya bakmamız gerekiyor.
Nasıl geldi ve uygun sosyoloji oluştuğu halde niçin gitmiyor?
Kılıçdaroğlu CHP’sinin siyaset etme tarzına ve kullandığı siyasal enstrümanlara da bakmamız gerekiyor.
Bakıyoruz ve “FETÖ tapesi” dışında bir şey göremiyoruz. FETÖ siyaseten neyi murat ettiyse, CHP onu seslendirdi...
Kılıçdaroğlu, FETÖ mamulü “kirli varaka” ve “illegal dinleme kayıtları” dışında, seçmenin önüne bir “proje” koyamadı. Ünlü “Ankara-İstanbul yürüyüşü” bile FETÖ patentlidir ve amaç MİT TIR’ları kumpasını aklamaktır.
FETÖ’ye göre 15 Temmuz “kontrollü darbe”dir.
CHP’ye göre de öyledir.
FETÖ’ye göre OHAL sivil darbedir.
CHP’ye göre de öyledir.
FETÖ’ye göre darbecilere haksızlık yapılmaktadır.
CHP’ye göre de öyledir.
Çoğaltabiliriz...
Denilebilirse, Kılıçdaroğlu dönemi CHP’si FETÖ’nün stepnesi haline geldi.
Bu örneklere (ve Kılıçdaroğlu’nun tarzı siyasetine) bakarak CHP’nin hangi “gizli merkez” tarafından yönetildiğini daha rahat söktürebilirsiniz ve “Şaban Sevinç-Tuncay Özkan” dilemmasında safınızı seçebilirsiniz.