Partilerin performansı rakipleriyle girdiği yarış ve iktidar dönemleriyle ölçülür. O sebeple Cumhuriyet dönemindeki partilerin performansının ölçümü 1950 yılından sonraki dönemde başlar.
Öncesinde Cumhuriyet'in sadece adı vardır. Yarış olmadığı için kimin halkta ne kadar karşılığının olduğu da meçhuldür.
Ama 1950 'den sonra milletin terazisi devreye girmiş ve partilerin ağırlığını tartmıştır.
Bu tespitten yola çıkarak partileri değerlendirdiğimizde CHP hiçbir dönemde milletin tercih ettiği parti olmamıştır.
Kendisini milletin üstünde gören, cumhuriyetin bânisi olmakla iftihar eden CHP'yi millet sevmemiştir, muhalefete mahkûm etmiştir.
Yani ortada milletin CHP'yi yüzde 20-25 oranına hapsettiği bir gerçek vardır.
Bu gerçeğin temelinde CHP'nin batıcı olması, milletin moral değerleriyle ve milli kültürüyle sorunlu olması yatmaktadır.
Başkanlık sistemine geçildikten sonra da klasik bir CHP'liye iktidar yolu kapanmıştır. Kılıçdaroğlu bu gerçeği gördüğü için büyük çoğunluğu muhafazakâr olan milletin desteğini almak amacıyla helalleşme başlatmış, dindar kesime şirin gözükecek kimi adımlar atmıştır.
İlhan Kesici gibi sağ kesimden, Mehmet Bekaroğlu ve Abdullatif Şener gibi dindar camiadan isimlere partisinde yer vererek, başörtülü bir hanımı parti meclisine alarak partisinin politikalarını yumuşatmıştır.
Kuran-ı Kerim'i ayetleriyle (!) ezbere bildiğini söyletmiş son olarak da Seyyid Mahmud Hayrani ziyareti sırasında şeceresini okutturarak Ehl-i Beyt mensubu bir seyyid olduğunu ilan etmiştir!
Dindar camiaya şirin gözükmek adına da olsa bunlar milletin değerleriyle savaşmış CHP'nin bir genel başkanı için küçümsenecek şeyler değildir. Alkışlanması gerekir!
Keşke bu adımların takıyye olmadığına inandırabilse!
İnandıramıyor, çünkü partisine geçen dindar vekiller CHP'yi değil CHP onları dönüştürüyor!
İnandıramıyor, çünkü kendisi bu adımları atarken grup başkanvekili Kur'an öğretimine orta çağ zihniyeti diyerek hakaret ediyor, milletvekili namaz kılan subayları hesap sormakla tehdit ediyor, belediye başkanları dindar vakıflara cemiyetlere kapıyı kapatıyorlar.
Bir yandan da aynı Kılıçdaroğlu terör örgütünün siyasi uzantısını rahatsız etmemeye azami gayret gösteriyor ve mahkûmlarına methiyeler diziyor.
Dış politikasını batı emperyalizminin paralelinde sürdüreceğini ilan ediyor. Türkiye'nin düşmanlarıyla ağız birliği yapıyor.
Kılıçdaroğlu'nun dindarlara şirin gözükme adımları güzel.
Güzel, güzel de inandırıcı olmuyor. Hele de tek parti döneminin tüm icraatlarını savunuyor olması attığı tüm adımları boşa çıkarıyor.
Türkiye'nin ikinci büyük partisi olan CHP inandırıcı olamadığı için de oyunu bir türlü artıramıyor, patinaj yapıp duruyor.
Dostlarıyla iktidar hayal ediyor!
Öte yanda ise 20 yıl boyunca girdiği her seçimi kazanan bu hususta Cumhuriyet tarihinin rekorunu kıran bir AK Parti var.
En muhalif anketlerde bile 20 yıldır iktidarda bulunan AK Parti hâlâ en büyük parti olarak gözüküyor.
Bu başarıyı göstermiş ikinci bir parti yok.
Bu başarının temelinde AK Parti'nin yerliliği milliliği ve genel başkanının millet ile bütünleşen karizmatik kişiliği var.
Buna ilaveten verdiği her sözü tutan bir icraat geçmişi var. AK Parti hükümetlerinin vaatlerini yüzde 85 oranında gerçekleştirmiş olması var ki bu özellik partiyi kitle partisi yapmaya tek başına yeterlidir.
Milletin 'Yaparsa AK Parti yapar' kanaatinin temelinde de 20 yıllık icraatlar vardır.
Ayrıca Başkan Erdoğan'ın emperyalist güçlere boyun eğmeyen ve Türkiye'yi bağımsız olarak büyüten güçlendiren politikaları, uluslararası güçleri endişelendirmektedir.
O yüzden de önümüzdeki seçimlerin 2023 yılında dünyanın en önemli olayı olduğu gerçeğine işaret ederek Başkan Erdoğan'ın seçimi kaybetmesi için batı akla ziyan tartışmalar yapıyor.
Önceki hafta seçimlere kadar 'Türkiye'yi NATO'dan çıkaralım Erdoğan kaybederse tekrar alırız' diyen aklı evveller şimdi de 'NATO'yu feshedelim sonra tekrar kurarak Türkiye'yi almayalım' teklifini yapıyorlar.
Çünkü biliyorlar ki Başkan Erdoğan kazanırsa doğunun yükselişi sürecek, Türkiye birçok devlete örnek olacak ve emperyalizm kan kaybedecek.
Hedefleri emperyalistlerin siyasi emelleriyle paralellik arz eden muhalefet kazanırsa da Türkiye batı emperyalizminin yörüngesine girecektir.
İslam'ı tahkir eden kitapları tavsiye edip 5 vakit namaz kılmak, türbe ziyaret edip şecere okutmak siyaset değildir! Kaldı ki, türbe ziyaretinde Kuran okunur (Kuranı ayetleriyle ezbere bilen Kemal beyin hiç Kuran okuduğuna şahit olmadık. Oysa türbe ziyareti tam yeriydi! Bir Yasin-i Şerif okumasını beklerdik! ), dua edilir ama şecere okutulmaz. Şecere okutmak ziyaret adabından da habersiz olduğunu göstermektedir!
Namaz da şecere de kul ile Yaratıcı arasındadır. Kulları ilgilendiren husus, siyasetçilerin onlara ne vadettiğidir!
Mutabakat metni diye dün duyurulanlar, her partinin seçim beyannamesine derç edeceği sıradan vaatlerden ibaret.
Hülasa; bir tarafta, küçücük belediyelerinde verdiği vaatlerin bile tutulmasını sağlayamayan, batıya teslimiyet bayrağı çekmiş ve terör örgütünün siyasi uzantısına selam çakan CHP lideri, diğer tarafta terörün kökünü kazıyan, verdiği her sözü yerine getiren, emperyalizme karşı dik duran, 50 yıllık siyaset 25 yıllık üst düzey devlet tecrübesi olan, üstelik de dünya meselelerinde hakemlik yapan tecrübe birikim ve yeteneğe sahip Başkan Erdoğan var!
Karar seçmenin!