Türkiye’de CHP’yi ‘kurtarmak’ faaliyetleri siyaseti çoktan aştı, entelektüel bir faaliyete dönüştü. Yıllardır durum bu. Sol liberal diyeceğimiz bazı çevreler, kendi aralarında gruplar kurdular geçmişte, tek amaçları CHP’yi doğru dürüst bir sosyal demokrat parti haline getirmek ve mümkünse bu yeni partide politika yapmaktı. Durum o yıllarda az çok idare ediyordu. Şapka düşmüş kel görünmüş vaziyetlerinde değildik. Kürt savaşı karşılıklı mutabakatla devam ediyor ve siyaset bu alana yasaklı bir halde sürüp gidiyordu.
Kürt sorununda yaşadığımız aydınlanma süreci CHP’yi başka limanlara sürükledi.
CHP’den umutlu, CHP’siz olmaz diye epey kafa yoran bir takım insanlar ise, şimdi, CHP’nin ihanet heyeti olarak gördüğü akil insanlar heyetinde Türkiye’yi adım adım dolaşıp, CHP’nin en çok karşı çıktığı çözüm sürecini anlatıyorlar.
Hani şu paylaşılamayan ve yönetimi elde tutmak için zaman zaman kanlı bıçaklı kavgaların olduğu sendikalar olur ya..Geçenlerde Ankara-Kızılay’ın göbeğinde, bu sendikaların birinin yönetimi için resmen meydan muharebesi yaşandı. Bu gibi durumlarda, taraflar tabanı kendi yönetimlerine ikna etmek için her yolu denerler. Kavgaysa kavga, iftiraysa iftira..Türkiye’deki sendikalar sanki Amerika’nın umurundaymış gibi, Amerikan ajanlığı öbür tarafı itham etmede hala da en geçerli yoldur. CHP giderek bu sendikalara benzemeye başladı. Hasbelkader aralarına düşmüş bir Kürdü şimdi de CIA ajanlığıyla suçluyorlar, işler o kerteye vardı yani.
Kim ne ders desin, bu ülkede demokrasi ve barış adına her ne olacaksa, maalesef CHP’nin dışında olmak zorunda. CHP’nin ne Türkiye’nin yeni anayasasına ne çözüm sürecine bir katkısı olmayacak. CHP’ye kurulmuş siyasi bir tuzak nedeniyle değil tabi, CHP sırf istemediği için..
Bu ülkenin liberalleri, solcuları, entelektüelleri, aydınları hatta akademi çevreleri, CHP’nin değişmesi, değişebilmesi üstüne epey kafa yordular.
Ama Türkiye’nin siyasi tarihine ‘altın kıymetinde on yıl’ olarak geçecek olan son on yılda, aynı çevreler Türk milliyetçiliğini kendi haline bırakmayı tercih ettiler.
Daha doğrusu CHP’ye sunulan değişim toleransı, bu partinin değişebileceğine dair kitlelere verilen umutlar, yaratılan beklentiler, Türk milliyetçiliğinden esirgendi.
Ulusalcıları değiştirmek için bunca uğraşanlar, Türkiye’nin entelektüel fikir dünyasına yön verenler, özellikle Ülkücü hareketle ve MHP’yle temsil edilen Türk milliyetçiliğini değişmez, değişemez bir akım olarak düşündüler.
Militarist modernleşme, Kürt sorunu, muhafazakarlık, askeri vesayet biçimleri, İslami düşüncenin fundamentalist-köktenci- halleri , Türkiye-AB ilişkileri ve Ortadoğu’da körfez savaşlarıyla başlayan yeni süreç, akademik çalışmaların temel konuları arasında yer aldı.
Oysa Türk milliyetçiliğinin değişen Türkiye ve dünya koşularında, siyasi sorunlara karşı gösterdiği refleksler, bu muazzam değişim sürecine karşı aldığı tutum bakımından, Türk milliyetçiliğinin zihinsel evreninde ne gibi değişimlerin olduğuna ilişkin pek az çalışma olduğunu gözlemek mümkün.
Türk milliyetçiliğine entelektüel ilginin ve merakın azalmış olmasında, bu milliyetçiliğin geçmiş yıllara göre, yeni süreci siyasi manada belirleme ve etkileme gücünün azalmış olması bir neden olarak görülebilir.
Ne de olsa, Türkiye’nin son on yılda başını ağrıtan ne Ülkücüler ne de MHP’de yer alan Türk milliyetçileri değildi; Türkiye’nin başını ağrıtan, Kemalistler ve onlarla yolları kesişen, iktidarı ele geçirmek için bir iç savaşı dahi göze alan, Kürt hareketiyle dağlarda, ovalarda, sınır ötesinde oyun oynayan Neo-İttihatçılar, yani Ergenekonculardı.
MHP ve BBP’li liderler, milliyetçi kitleleri, bu kesimin kanlı iktidar taleplerinin dışında tutmayı başardılar.
Türk milliyetçileri eğer bu mücadeleyi Neo-İttihatçılara ve Kemalistlere karşı kaybetselerdi, Türkiye’de siyasi tarih bambaşka koşullarda yaşanabilirdi.
Sayın bahçeli partisini bu büyük artıdan ve kazanımdan, eksilere çekmek için neden bu kadar uğraşıp durur, anlamak gerçekten kolay değil..