Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “İlk vakayı tespit ettik” açıklamasını yaptığında, CHP yandaşları ve trolleri “Uluslararası Para Fonu Kovid 19 salgınıyla mücadele için 50 milyar dolarlık kaynak ayırdık dedi, bizde vaka tespit edildi” demişti.
Halbuki Türkiye salgınla mücadeleyi kendi kaynaklarıyla yürüttüğü gibi başka ülkelere de yardım etti.
IMF’ye falan da başvurmadı.
Siyasi kariyerini AK Parti’de kendisine tevdi edilen görevlere borçlu olan teze genel başkan, IMF’den para talep edilmemesini uluorta eleştiremediği için, “Diğer ülkeler bu süreçte iş birliği yaptı, Türkiye ise dışarıda kaldı” diyor.
Öyle anlaşılıyor ki bunların en büyük vaadi, ekonomi yönetimine IMF’yi geçirmek...
Yine Fahrettin Koca, “İki ayın sonunda salgınla mücadelede ikinci aşamaya geçtiğimizi, bunun kontrollü bir normalleşme sürecinin başlangıcı olduğunu” belirtti. IMF’den para almak için vaka açıklandığını iddia edenler, hani şu vefat ve vaka sayısını nasıl artırabiliriz diye elinde hesap makinesi habire kerat işlemi yapan zevat işte, bu sefer de “Salgın bitmedi, para bitti” diyerek çamur atmaya kalktı.
Salgında daha tepe noktasını görmemiş olan ülkeler bile çok daha ileri normalleşme adımları atıyorken esnafı biraz rahatlatmayı ve psikolojik sınırların zorlanmaya başlandığı bir evrede insanları az ferahlatmayı amaçlayan normalleşme adımlarına da karşı çıkıyorlar.
Hoş bunlar ne yapsan tersini savunur. Tutuldukları hastalığın şifası yok.
Bir taraftan da korona günlerinde eğlence oldular millete...
Belki de en iyisi Salih Tuna’nın yaptığı... Ciddiye almaktansa parodisini yazıyor bunların.
Fakat bu eğlencelik hallerinin memlekete maliyeti büyük.
“Eski CHP”, darbeleri aşikar savunurdu. Darbeyi ordunun asli görevi sayıyorlardı zira. Sonra “Asker kağıttan kaplanmış” demeye başladılar.
Ulu-solcu bu ekol yavaş yavaş CHP’den tasfiye dildi. Bir kısmı da FETÖ ile amaç birliği yapılmasını kabullenemedi ve CHP’den ayrılıp Vatan Partisi’ne geçti.
Kılıçdaroğlu ile birlikte “yenilenen CHP”, eskisinden farklı olarak sadece ordunun değil terör örgütlerinin bile siyasete müdahalesini meşru gören bir çizgiye savruldu. Bu akıl almaz strateji ne bir çaresizlik, ne de iş bilmezlikti. Gayet planlı, programlı, Türkiye’deki ideolojik ve sosyolojik fay hatlarını, mezhebi ve etnik kimlik farklılıklarını tahrike dayalı bu stratejiyi, bile isteye hayata geçirmeye çalıştılar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğindeki AK Parti, Türkiye’deki dini yapıları milli bir duruş potasında toplarken ve dini istismar eden FETÖ’nün kökünü kazırken CHP de solda bir blok oluşturmaya yöneldi. Fakat bunu yaparken PKK MLKP, DHKP-C gibi illegal yapıları dahi dışlamadı. Bunları merkeze, ‘ortanın solu’na çekeyim bile demedi. Bu yapıların yıkıcılığından medet umdu ve sol örgütleri CHP’nin içinde eriteceğine CHP’yi sol örgütlerin peşine taktı.
Sonuç ortada, Cana Kaftancıoğlu gibi devlete seri katil diyen, PKK’lılara HDP’lilerden daha çok arka çıkan, DHKP-C militanlarına göz yaşı döken, terör örgütlerinin söylemlerini siyasete taşıyan ve Meclis’i terör örgütü üyelerine açan bir partiye dönüştü CHP.
Bütün bunların bir akıl tutulması olduğunu düşünebiliriz ama o kadar basit değil. Kemal Kılıçdaroğlu’nunki yetmez belki ama burada bir akıl var; şeytani bir akıl hem de.
Bu aklı verenler CHP’nin, 1974’ten sonraki en güçlü dönemini yaşadığını söylüyorlar. Yani akıllarını da çok beğeniyorlar.