AK Parti iktidara geldiği 2002’den beri neredeyse hiçbir seçime normal şartlar altında girmedi. Belki bir tek 2011 genel seçimleri... 2011’de,2010 referandumunun da etkisiyle ilk kez siyasetin, vesayetin denetiminde olmadığı bir seçim yapıldı. Seçmen sandığa bu sefer sadece eskiyi değiştirmek değil aynı zamanda yeni bir gelecek inşa etmek ümit ve motivasyonuyla gitti.
AK Parti diğer tüm seçimlere vesayeti geriletme motivasyonu ve aynı anda bir krizle mücadele ederek girdi. O kadar ki partinin ve liderinin krizlerle mücadele etme konusundaki başarısı muhalefete “yine bunları mağdur durumuna düşürmeyelim” dedirtmeye başladı.
Krizlerle baş etme becerisi AK Parti’yi adeta bir siyaset sihirbazına dönüştürdü.
En manipülatif anket sonuçları bile bir önceki yerel seçimin sadece 1-2 puan gerisinde. Bu işi ciddi yapan şirketlerin seçim tahminleri, yerel seçim için yüzde 48, genel seçim için yüzde 53 AK Parti’yi gösteriyor. Muhalefet için sadece baş etmesi değil, analiz etmesi, anlaşılması da son derece güç bir durum söz konusu.
Cevabı çok zor bir soru var kucaklarında: “Köle efendisine niye oy verir?”
Toprağı bol olsun Aziz Nesin, “bu milletin yüzde 60’ı aptaldır” demişti. Bugünün “Azizleri” ise oran vermiyor, doğrudan AK Parti’ye oy verenleri işaret ediyor.
Halkı aptal-köle ruhlu-bilinçsiz olarak tasnif edenler namına yaklaşık 10’luk bir gerilemeden söz edebiliriz! Bir teselli olur mu bilemem...
Partilerini iktidar yapacak politikalar üretecekleri yerde “söyle bakalım koca kafalı doktor, neden kimse benden hoşlanmıyor” diye soruyorlar.
Önce “koca kafalı” de, sonra da o doktordan “medet” bekle...
Bunu eleştirenleri de popülistlikle suçla...
‘Paralel vesayet’le ittifak
Burjuva hayatı sürüp solculuk yapanların toplum analizleriyle hareket eden siyasi partilerin alabilecekleri oy, jakoben Cumhuriyet ideolojisinin ve kültür devrimlerinin bakiyesi olan yüzde 25. Bence çok bile.
CHP gibi kendini kullanıma açmış bir partiye hala ümit bağlayan yüzde 25 varsa, CHP bunun kıymetini bilsin!
Cemaat’in vereceği oylarla belini doğrultabileceğini düşünüyorsa da fena halde yanılıyor.
Kılıçdaroğlu için şu anda en çok kurulan cümle maalesef şu: “Partisini yönetemeyene ülke mi emanet edilir?”
Sarıgül’ün bütün yazı Türkiye’yi il il gezerek geçirmesi boşuna değildi herhalde. Sarıgül bu vesileyle CHP il teşkilatlarının nabzını da yoklamış oldu.
Durum şudur: Bu süreç CHP’de bir yönetim değişikliği sürecidir aynı zamanda. Fakat kim yaptıysa bu mühendisliği yine büyük bir kazık atmış CHP’ye. “Kemal istifa” sloganlarının atıldığı, “koltuk sallanıyor Kemal beyyyy” algısının yerleştiği bir CHP ile seçime girmek, en iyi ihtimalle gemiyi karaya oturtmak demektir.
Cemaat’in arkasına takılmış bir CHP, CHP’nin içindeki güçlü bir kanadın fena halde canını sıkıyor.
“Sarıgül CHP’yi esir aldı” sözünün arkasından “CHP Cemaat’e ne vaat etti” sorusu soruluyor.
Ve tabi “genleriyle bu kadar oynanmış bir CHP, CHP midir” tasasında olanlar da var.
Bütün bunlar CHP’nin konsolite tabanı için seçimden sonrasına ertelenecek bir hesaplaşma olarak kenarda tutulabilir. Ama CHP böyle bir görüntüyle İlyas Başsoy’un literatüre kattığı Selim Türkhan’ların oyunu alamaz.
Cemaat’e bel bağladıysa şimdiden geçmiş olsun!
“Sandık her şey değildir” diyen CHP’nin sandık zaferi için “paralel vesayete” sarılmasının da bir bedeli olacaktır.
“AK Parti’nin oyları neden hala düşmüyor” sorusunun cevabı da buradadır.