Biliyorum, bugün yazımı okumaya niyetlenenler, 28 Şubat’ın (1997) genelkurmay başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı’nın gözaltına alınmasına dair bir değerlendirme bekler. Org. Karadayı günlerdir yargı tarafından çağrılmayı bekliyordu; özellikle de görevi sırasında sağkolu konumunda olan Org. Çevik Bir’in suç-duyurularından sonra...
Herhalde rahatlamıştır eski genelkurmay başkanı... Konumuz başlıktan anlaşıldığı üzere farklı; bugün CHP’yi öveceğim.
Türkiye, ‘yeni anayasa’ çalışmasının sonuçlanmamasına duyulan hayal kırıklığı ve ‘Kürt sorunu’nda mesafe alınabileceğine dair umutlarla girdi 2013’e... CHP, böylesine kırılgan bir ortamda küçük politik ayak oyunları sergilemek yerine, hayal kırıklığının etkisini zayıflatacak, umutları ise pekiştirecek ‘doğru’ bir tavır sergiledi: ‘Yeni anayasa’ çalışmalarının devamını istediği gibi, ‘Kürt sorunu’nun çözümü yolunda görüşme ve müzakereler yapılmasına da karşı çıkmadı CHP...
Gerçekten takdire değer bir tavır bu.
Elbette iktidarla muhalefet farklı görüşlere ve o görüşlerden kaynaklanan farklı politik tavırlara sahip olacak; aksi halde her ülkede tek parti olurdu. Oysa insanların bütününün her konuda aynı düşünmesi beşer doğasına aykırı; bembeyaz bir duvarın önünde duranlar arasından “Bu siyah” diyenler bile çıkacaktır. Demokrasilerde her ayrı görüş farklı çatı altında toplanır; görüş sahiplerinden bazısı parti adıyla örgütlenir.
Sorun bundan sonra çıkıyor: Muhalefet partileri kendilerini iktidarın karşısında konuşlandırıp onun her talebine karşı çıkmayı marifet sayıyorlar. Tersi de doğru bunun: İktidar partileri de, muhalefetten gelen bir görüşü dinleyip yerindeyse onu kabullenmek yerine... Dinlememeyi tercih ediyorlar...
Darbelerin meydana geldiği ortamları hatırlayın: 27 Mayıs (1960) öncesinde DP ile CHP’nin ya da Menderes ile İnönü’nün, 12 Eylül (1980) öncesinde de AP ile CHP’nin veya Demirel ile Ecevit’in yaka paça kavgaları olmasa ve karşı karşıya kalınan sorunun çözümü üzerinde görüş birliğine varılabilseydi, müdahale planlayanların hevesleri kursaklarında kalabilirdi.
Ne hikmetse, ‘ol veya öl’ keskinliğindeki kavşaklarda bile, iktidarlarla muhalefet partileri, uzlaşmaya yanaşmıyorlar bizde...
Oysa demokrasilerde sert muhalefet de vardır, ama gerektiğinde iktidar ile muhalefetin işbirliğiyle sorunların üstesinden gelinir. Yılın son günü Cumhuriyetçi Parti rakip partinin çıkardığı Başkan Obama’nın talebine “Evet” deyince, ABD, ‘finansal uçuruma’ yuvarlanmaktan kurtuldu. Muhalefet pekâlâ “Ne halleri varsa görsünler” diyebilirdi, ama demedi.
İngiltere’de terör örgütü İRA ile ‘gizli’ müzakereleri Muhafazakâr Parti başlattı; o gitti, yerine gelen İşçi Partisi süreci rakibinin bıraktığı yerden alıp devam ettirdi.
Rekabet tamam, ama rekabetin sınırı ülkenin çıkarının zedelenebileceği noktaya kadardır siyasette...
CHP’nin yeni anayasa hazırlığının sürdürülmesi ve ‘Kürt sorunu’nun çözümü için yürütülen çabalar konusunda aldığı tavır bu sebeple övgüyü hak ediyor. Hem ülke için hayati iki konuda iktidarın önünü tıkamaktan kaçındı CHP, hem de daha önce pek rastlamadığımız türden demokratik bir yaklaşımı siyasi hayatımıza kazandırdı. Umarım, böyle de devam eder.
Umutlarımızın kaybına o kadar alıştık ki...