Partiler milletvekili listelerini ve seçim beyannamelerini açıkladı. İP ve HDP kaldı beyannamesini henüz açıklamayan. Geçtiğimiz hafta vekil profilleri üzerinden partilerin yönelimlerini, stratejilerini konuştu kamuoyu. CHP ve HDP listelerinin, HDP'yi meclise sokmak için Türk solu bileşenlerinin bu partiye yönelmesini sağlayacak bir mühendislikle hazırlandığı görülebiliyordu.
SP ile kurulan ittifak CHP listelerine 'sağ' kontenjan şeklinde yansırken, HDP listelerinde radikal sol isimler öne çıktı. 7 Haziran'dakinden de belirgin şekilde Türk solunun irili ufaklı temsilcilerinin HDP listesinde önemli yerlerde olduğu görüldü. Amaç HDP'yi Meclis'e sokmak ve yine "Birlikte iyi salladık" diyebilmek.
Buradan muradedilen, 7 Haziran'daki etkiyi yaratacak şekilde AK Parti'yi 301'in altına düşürüp Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Meclis desteğini zayıflatmak. Erdoğan ise ilk turda cumhurbaşkanlığı ve parlamento için en az salt çoğunluk istiyor çünkü ancak bu şekilde "güçlü Türkiye hedef ve vizyonuna" ulaşılabileceğini iyi biliyor.
***
"Birlikte sallama" operasyonunun sonuçlarının 7 Haziran'da gördük. Amaç ülkenin doğu ve güneydoğusunu hendek terörüyle Suriyelileştirmekti ve kanton yönetimler kurmaktı. Nitekim halk bunun fark edip 7 Haziran'da ortaya çıkan belirsizliği 1 Kasım'da tashih etti.
Kılıçdaroğlu ve İnce arasındaki sinir harbi ve çift başlılık görüntüsü gazeteciler için keyifli bir seyirlik oluşturuyor ama bu bahsi diğer. Şayet cumhurbaşkanı olursa kendisinin yapacaklarını içeren bu yüzden de kendisinin açıklaması gereken beyannameyi İnce de herkes gibi Kılıçdaroğlu'ndan dinledi. Bu onların iç çekişmelerinin bir yansıması; asıl önemli olan beyannamenin yerel yönetimlerde özerklik ve terörle mücadele kanunu konularında Avrupa Birliği ve PKK'ya vaatleri.
***
Ak Parti hükümetleri, AB uyum yasalarını çıkarırken yerel yönetimlerde özerklik şartına şerh koydu ve 16 yıllık iktidarı boyunca bu şerhi kaldırmadı. CHP ise özerkliği seçim vaadine dönüştürdü. Bunun ne demek olduğu, mevcut kanunlar çerçevesinde dahi HDP'li belediyelerin PKK'nın hizmetine girdiği hatırda tutulursa daha iyi anlaşılacaktır.
Önceki akşam konuyla ilgili bir soruya Kılıçdaroğlu; "Niye Diyarbakır’ı düşünüyorsunuz, mesela İzmir’i düşünün, Eskişehir’i düşünün, Trabzon'u düşünün ve Diyarbakır’ı da düşünün. Kanun ne diyor, 'Yerel yönetimler idari ve mali açıdan özerktir' diyor. 1930’lardan beri. Ama bunlar denetlenmeyecek, anlamına gelmez" sözleriyle cevap verdi. Ne dediği belli değil. Mevcudu koruyacaksan neden bunu seçim vaadine dönüştürüyorsun? AB'nin özerklik şartını yürürlüğe koymaksa vaadin neden sorulunca açık yüreklilikle bunun arkasında durmuyorsun?
***
Skandal bir vaad de Avrupa Birliği'nin vize muafiyetine karşılık olarak şart koştuğu terörle mücadele kanunu yumuşatmak.
Bu aynı zamanda CHP'nin dış politikadaki ezikliğini de anlatıyor; Türkiye'nin muarızlarına "Sen bilirsin abi, sen ne diyorsan abi, senin dediğin gibi abi..."
"Sen bilirsin" dersen sorun olmaz, tüm sorunlar senin ülkenin-halkının değil-düşmanlarının menfaatine göre çözülür de ondan...
***
Terörle mücadele diye bir gündemi yok beyannamenin, bu da çok manidar aslında. Türkiye, iliklerine kadar işlemiş bir terör örgütünü bünyesinden temizlemekle uğraşırken, güney sınırında kurulmak istenen terör koridorunu askeri yollarla bertaraf etmeye çalışırken CHP, "güvenlik sorunu" deme gereği dahi hissetmemiş. Onun yerine "toplumsal uzlaşı" başlığı açmışlar. Demek ki CHP, FETÖ ve PKK sorununu toplumsal uzlaşı ile çözmeyi düşünüyor. İptal etmeyi düşündükleri dev yatırımlar gibi Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı'nın kazanımlarını da iade etmeyi planlıyor olabilirler. Tutuklu FETÖ'cüleri de "usulünce" salıverirdiler mi al sana toplumsal uzlaşı işte...