Türkiye’de onyıllardır yasaklanan, ezilen, aşağılanan başörtüsü nihayet özgürleşti. Meclise başları kapalı olarak giren dört hanım milletvekili de bu devrimin öncülüğünü yaptılar. Kendilerini tebrik ediyor, hayırlı olsun diyorum.
Bu arada, bu çilenin en ağır yüklerini çekenleri de saygıyla anıyorum. En başta da, aynı meclis salonuna bundan 14 yıl önce başörtüsüyle giren, ama girdiği andan itibaren de azgın bir nefretin hedefi olan Merve Kavakçı hanımefendiyi... Ona hala özür borcu olan binlerce, yüzbinlerce insan var.
Söz konusu özür borcu, bugüne dek başörtüsünü ezmiş, aşağılamış, öcüleştirmiş herkesin boynunda aslında. En başta da, Türkiye’nin bu büyük ayıbının siyasi düzeydeki en ateşli savunucusu olagelen Cumhuriyet Halk Partisi’nin.
Peki ama Kılıçdaroğlu CHP’si geçen hafta makul ve yapıcı davranmadı mı? Meclis’te yeni bir başörtü krizi çıkarmaktansa, “Yeni CHP” ruhuna uygun olarak, eskisinden daha olgun bir tutum sergilemedi mi?
Pişmanlık gerek
Kısmen evet. CHP’deki bu kısmî değişimden de memnunum. Ama ortada ciddi bir zihniyet değişimi de görmüyorum açıkçası.
Çünkü, kulislerden sızan bilgilerden anlaşıldığı üzere, CHP’nin başörtüsü konusundaki kısmî yumuşaması, “bu meseledeki keskinlik bize oy kaybettiriyor, AKP’nin işine yarıyor” şeklindeki siyasi bir teşhisten kaynaklanıyor. Doğru bir teşhis bu. CHP’lilerin bunu idrak etme noktasına gelmesi de kendileri adına önemli bir başarı.
Ama acaba CHP’deki kaç kişi, şimdiye kadar yaptıklarının, sadece siyasi bir akılsızlık değil aynı zamanda bir vicdansızlık olduğunun farkında? Acaba kaç kişi, “bu zamana dek bunca kadına zulmettik, bizim yüzümüzden ne acılar çektiler” diye düşünüp pişman oluyor?
CHP sözcülerinden hiç böyle pişmanlık ifadeleri duymuyoruz ne yazık ki. Siyahların eşitliğini, ancak kerhen, homurdana homurdana kabul eden beyaz ırkçıları gibi, içselleştirdikleri ayrımcılıkla bir kez olsun bile yüzleşmiyor, sadece mecburen zamanın ruhuna boyun eğiyor gibiler.
Geçen perşembe günü Meclis’teki tarihi “ilk başörtülü oturum” sırasında konuşan iki CHP sözcüsünün konuşmaları bu durumun birer örneğiydi.
Muharrem İnce, “istismar” edebiyatı yaptı yine. Yani, neymiş, AK Parti başörtüsünü istismar etmekteymiş. Yani başörtüsünü yasaklayarak din özgürlüğüne saldıranlar suçlu değil de, bu yasağı kaldırmaya çalışan, bu yüzden de defalarca Ordu-Yargı-CHP koalisyonunun saldırılarına (darbelere, kapatma davalarına) hedef olanlar suçluymuş...
Bu, açıkçası, saçmalıktır. Zaten bu “siyasi istismar” kavramı bir Türkiye saçmalığıdır. Devlet, önce toplumun meşru bir pratiğini yasaklar, sonra da bu yasağı kaldırmak için siyasi mücadele yürütenleri “istismarcılık”la suçlar. Hem suçlu hem güçlüdür yani.
Pavey’in sözleri
İşte bu otoriter devletin siyasi uzantısı olagelen CHP’ye katılan “sosyal demokrat” isimler de, ya fazla etkili olamıyor, ya da partinin “genleri”nin etkisinde kalıyor.
Şafak Pavey’in ses getiren konuşması bence ikinci dinamiği yansıtıyordu. Devlet tarafından ikinci sınıf vatandaş kılınan başörtülüleri “siz şu şu özgürlükleri savunuyor musunuz bakalım” mealinde sorguya çekmesi, bir beyaz ırkçısının bir zenciye “sen Eskimolardan haber ver” demesi gibi bir şeydi. Hele de muhafazakarlar arasındaki en özgürlükçü görüşlerin örtülü kadınlardan geldiği bilinen bir vakıa iken.
Aynı şekilde “sevgilisiyle öpüşen başörtülü, özgürlüğünü Mustafa Kemal’e borçlu” diyen Pavey’in, aynı başörtülünün üniversiteye giremeyişi veya Kürtçe konuşamayışını da kime “borçlu” olduğunu ayırdedememesi, CHP’nin Kemalizmle hala ne kadar özdeş olduğunun ifadesiydi.
Özetle, bu Yeni CHP, eskisinden ehvendir, buna da şükür. Ama özgürlükçü bir parti olarak kayda geçmesi için daha çoook “değişim”e ihtiyacı var.