Türkiye’nin henüz yaşlı bir nüfusa sahip olmamasına rağmen emeklilerinin nüfusa oranı çok yüksek. Yaklaşık 11 milyon emekli vatandaşımız var. Dolayısıyla uzmanlar emekliye iki bayramda iki maaş ikramiye sözünün tutulabilir bir söz olmadığını, en azından sürdürülebilir olmadığını ifade ediyorlar.
Kılıçdaroğlu’nun bir ekonomik program dahilinde sunmadığı, kaynak üretmeden harcamaya meyyal yaklaşımının Türkiye’yi yine IMF’den borç alacak duruma getireceği muhakkak. Üstelik IMF’ye borcumuzu kapatmak için çok çaba sarfetmiş ve sonucunda borç alan değil veren bir ülke durumuna gelebilmişken şapkadan Kemal Derviş çıkarmak seçmenle dalga geçmek gibi bir şey.
Emeklilerle ilgili vaatlere yönelik eleştirilerin emekliye iki maaşı çok görmekle ilgisinin olmadığını da ortada. Zira nispeten genç bir nüfusumuz olmasına rağmen erken emeklilik politikası sebebiyle nüfusun 7’de biri emeklilerden oluşuyor. Bu Türkiye gibi bir ülke için çok yüksek bir oran.
Şunu da akılda tutmak gerekiyor, Türkiye son 10 yılda makarnaya, kömüre değil ama sosyal politikalara çok ciddi bir bütçe ayırdı. Okul harçlarının kaldırılmasından, okul kitaplarının ücretsiz teminine, evde sağlık hizmeti, hasta ve yaşlı bakımı ücretinden engelliye maaşa kadar burada sıralayamayacağımız sayıda kaleme çok ciddi bir bütçe ayırıyor.
Bunlar orta ve alt gelirli insanların maaşlarına doğrudan yansımayan ama dolaylı olarak ceplerinden para çıkmamasını sağlayan uygulamalar.
Yani Türkiye halihazırda emeklisine bir kaç maaş ikramiye veriyor.
Bundan sonra yapılması gereken tüketim ekonomisinden çıkıp ekonomik büyümeyi üretim ekonomisiyle birlikte planlayan bir kalkınma modelini devreye sokmak ve böylece kişi başına düşen milli geliri daha da yükseltmek olmalı.
***
Ama CHP işin burasında değil. Kaynak sorusuna verdiği cevap ise tüyler ürpertici.
Öyle anlaşılıyor ki Kılıçdaroğlu Suriyeli sığınmacılara harcanan paraya dikmiş gözünü.
Seçim beyannamesindeki vaatlerinden biri de zaten Suriyeli sığınmacıları en yakın zamanda ülkelerine göndermekti.
İnce bir hesap da yapmışlar. “Son 4 yılda Suriyeli sığınmacıların ikameti için harcanan para, yitirilen ihracat ve turizm geliri ile birlikte Türkiye ekonomisine yaklaşık 17 milyar dolar civarındaymış.”
Yani Suriyelilerin bize maliyeti bu diyor. “Bunları ülkelerine gönderirsem, ‘Ak Saray’ı da elden çıkarırsam en azından dört yıl sözümü tutabilirim.”
Böylece kaynak sorununu da çözmüş oluyor.
KIlıçdaroğlu’nun kendisi için iktidar ufku ancak dört yıl. Zaten bana bir şans verin deyip durmuyor muydu. Dört yıl sonrasını göremeyen bir ufkun Türkiye için 2023’ü bile hedeflemesi mümkün değil.
Hal böyle olunca sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma modeli yerine ceptekini harcamaya dönük bir yaklaşım sergiliyor.
Başka türlüsü de zaten elinden gelmiyor.
Asıl tehlikeli olan ise Suriyelilere karşı toplumda nefret uyandırmaya dönük bir söylem tutturmuş olması.
Ey ahali diyor, bu Suriyeliler sizin lokmanıza ortak oluyor, onlar olmasaydı bakın bu para sizin cebinizde olacaktı...
Bu dışlayıcı ve faşist bir yaklaşım.
Üstelik bizim kültürümüzde de son derece ayıp.
Biz lokmasını paylaşanların ahiretle de komşu olacaklarına inanan bir toplumuz. Beş kişinin doyduğu kaptan 10 kişinin de doyabileceğini, lokmamızı paylaşırsak eksilmeyeceğini bilakis bereketleneceğini biliriz.
Türkiye bunca badireyi belki de o Suriyeli kardeşlerimize kucak açtığımız için atlatabildi.
Kılıçdaroğlu’nun bu yaklaşımını CHP’lilerin de mahkum etmesi gerekir. Biz kapımızı çalan tanrı misafirine ülkene geri dön, sana harcadığımız parayı kendi aramızda bölüşeceğiz demeyiz.
CHP’li olsak bile...