Daha önce de yazmıştım, bütün dünyada iktidardaki partiler -doğal bir süreç olan iktidar yıpranması sonucunda- oy kaybederken Türkiye’de iktidar partisi girdiği her seçimde oylarını artırıyor. Bunun zorunlu sonucu olarak da muhalefet partileri oy kaybediyor. Sanki “muhalefet yıpranması” diye doğal ve önlenemez bir durum varmış gibi!
Özellikle CHP’nin temel problemi siyaset üretememek... Siyaset yapmakla siyaset üretmenin aynı şeyler olduğunun da farkında değilmiş gibi duran bir kadronun yönetimi altında olmak. Ama haksızlık etmeyelim, farkında değilmiş gibi duruyor olsalar da aslında içinde bulundukları durumun vahametinin farkındalar. Durumun vahameti şu: AK Parti bilhassa son çeyrek asırdır büyük bir hızla büyüyen orta sınıfın değerlerini, taleplerini, hassasiyetlerini temsil ettiği için oylarını artırıyor. Bu durumda CHP’nin de Türkiye’nin sosyolojik merkezini oluşturan orta sınıfın oylarına talip olması gerekmez mi?
Gerekir ama şöyle bir sorun var: CHP esas itibarıyla tek bir kitleden değil, birbirlerinden farklı toplam “iki buçuk” kitleden oy alıyor. İlki büyükşehirlerin hali vakti yerinde kesimleri... Bunlar geçmişte elde etmiş oldukları bazı imkânları veya imtiyazları “yeni gelenlerle” paylaşmaya istekli olmadıkları için yeni gelenlerle aralarındaki kültürel farklılıkları mesele ederek sosyolojik işleyişe karşı direniyorlar. İlaveten bu sosyolojik dönüşümün ve siyasi gelişmenin günlük hayatlarını ve yaşama tarzlarını tehdit eder bir hal almasından endişe ediyorlar. Bunun için CHP’den vazgeçmiyorlar.
İkinci grup CHP oylarının üçte birinden fazlasını sağlayan Aleviler. Bu kesim CHP’nin sadık destekçisi olan yukarıdaki toplum kesimiyle sosyoekonomik ve sosyokültürel açıdan hiçbir yakınlığı veya benzerliği bulunmayan bir kitle. Ayrıca büyük şehirlerdeki göçmen nüfus içindeki Alevilerle Orta Anadolu kırsalındaki geleneksel Alevi ahali arasındaki sosyolojik farklılaşma da önem kazanmaya başlamış durumda. (Büyükşehirlerdeki Alevi seçmenin kayda değer bir yüzdesi cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Kürt partisi” BDP’nin adayına oy verdi.)
Üçüncü (buçuk) grup ise sosyolojik bakımdan orta sınıfa mensup olmakla birlikte yukarıdaki ilk grubun yaşama tarzı endişelerini de az çok paylaşan veya iktidar partisinin temsilcilerinin kimi tutumlarında otoriteryenlik sezdiği için yahut özellikle belediyelerde gündeme gelen rant konularından rahatsız olduğu için AK Parti yerine CHP’ye oy verenlerden oluşuyor. Bu üçüncü grubu “buçuk” olarak nitelemem -sayısal durumdan ziyade- CHP’nin organik bileşeni durumunda olmayışı yüzünden. Hatta bir bakıma AK Partinin doğal seçmen kitlesi bu kesim. Yani belli bir gayret sonucunda, mesela iktidar partisi sözcülerinin küçük bir üslup değişikliğiyle AK Parti’ye oy verir hale bile getirebilir bir doğası var bu grubun.
CHP’nin destek alabildiği bu üç toplumsal grubun esas itibarıyla sosyokültürel ve sosyoekonomik ortaklıklarının az olması siyaset üretme mekanizmalarını felç eden bir etkiye sahip. Bu bakımdan CHP’yi yönetenlerin mazur görülmeleri lazım belki! Zira hem geleneksel değerlere bağlı bir kesimin hem de alabildiğine kozmopolit bir kesimin aynı anda temsili zor. Aynı şekilde hem sosyoekonomik skalada en üst sırada yer alan bir toplulukla o skalanın en altlarında yer bulabilen diğer bir topluluğun taleplerinin uzlaştırılması kolay değil.
Dolayısıyla CHP’nin sıkıntıları tek başına bu partiyi yöneten kadroların yetersizliğiyle, vizyon eksikliğiyle vs açıklanamaz. Asıl problem özellikle son çeyrek asır içinde giderek gelişerek sosyolojik merkez haline gelmiş olan orta sınıfa açılma imkanlarının kısıtlı olmasından kaynaklanıyor. CHP’de orta sınıfın değerlerini ve hassasiyetlerini tanıyan, bu sınıfın dilini konuşabilecek siyasetçi çok. Bunlardan biri de bugünlerde genel başkan adayı olarak ortaya atılmış bulunuyor. Ne var ki ana muhalefet partimizin “evdeki bulgurdan” vazgeçmeksizin başka alanlara açılması zor. Sadece basit bir yönetim değişikliğiyle de üstesinden gelinebilecek bir zorluk değil bu.