CHP konusunda Atilla Yayla'ya katılıyorum. Atilla hoca yekten "CHP kendi kendini kapatmalı" diyor. CHP bunu kendi iyiliği için yapmalı!
Çünkü bana kalırsa CHP bir siyasi parti değil. Kimseyi suçlamak maksadıyla söylemiyorum; başka türlü de olabilirdi kuşkusuz ama kimseyi suçlamak maksadıyla söylemiyorum, dönemin şartları itibariyle, serbest siyaset ortamında mücadele edecek bir parti olarak kurulmadı. Amiyane tabirle fabrika ayarları buna müsait değil. Dolayısıyla ne kadar format atarsanız atın, yeni sürümlerin düzgün çalıştığı bir mekanizma oluşamıyor CHP'de.
Ayrıca Kemal Kılıçdaroğlu CHP'yi o kadar değiştirdi ki, "değişmeyen tek şey değişim" diyenler kendi isimlerinden başka ne öneriyor olabilirler CHP'ye?
CHP'nin bir siyasi parti olarak kurulmamış olması önündeki en büyük siyasi engeldir.
Evvela bu tespiti yapmak gerekir. Biz yapınca düşman belliyorlar.
Oysa o ilk düğmeye geri dönmeden bu işi hale yola koyamayacaklar. Kendi içlerinde bunları söyleyebilecek olanlar yok maalesef.
Bir siyasi parti olarak kurulmadıkları için de siyaset yarışında siyaset dışı yolları kullanmaya çok kolay tevessül ediyorlar.
Dolayısıyla Türkiye'deki tüm askeri darbelerde ya taraf ya içinde ya faydalananı olarak rol aldılar. En yakını 15 Temmuz darbe girişimi. Ana muhalefet partisinin lideri olarak Kemal Kılıçdaroğlu'nun darbeye darbe diyememesi, FETÖ'nün adını dahi zikretmekten imtina etmesi ve ülkenin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı enterne edilmek üzere yakalanmaya çalışılırken kendisinin darbe gecesi darbecilerin gözetiminde "güvenli bir şekilde güvenli bir eve" geçmesi CHP'deki durumu yeterince iyi anlatıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu CHP'deki ilk değişimci genel başkan değil. Buradan pay biçebiliriz. Daha önce de CHP'yi halka yaklaştırma belki demokratikleştirme çabası gösteren genel başkanlar oldu. Ortanın solu, sosyal demokrasi, Anadolu sosyalizmi gibi açılımlar CHP reçeteleri arasında ilk elden sayabileceklerimiz. Bir şey değişmedi ama; CHP'deki bu sadra şifa olmayan değişimlerin tamamı, demokratik yollarla değil siyaset dışı yollarla koltuktan indirme ve koltuk kapmaca şeklinde cereyan etti.
Yani CHP'nin temel sorunu fabrika ayarlarında. Anlatması biraz güç; deneyeceğim ama: İdeolojik bir katılıktan bahsetmiyorum yalnızca. İdeolojik partiler malum bir fikir etrafında örgütlenirler. Buradaki kullanımıyla 'loji'nin bilimsellikle alakası yoktur ama bir fikre inancı ve inandığın bir fikri takibi ifade eder. Yani sosyalistseniz yapmayacağınız şeyler vardır. Ya da milliyetçi bir parti iseniz bir esneme sınırınız olur.
CHP, kuruluşu itibariyle kendine "kurucu parti" payesi verdiği ve meseleye "devletin asıl sahibi biziz, halkı aydınlatacak ve bizim isteklerimiz doğrultusunda hareket eder hale getireceğiz" diye baktığı için belli bir ideolojinin takipçisi olmakta da sebat edemedi.
Dünyada esen rüzgara paralel olarak çok partili hayata geçildi; CHP bunu bile kendi iradesiyle gerçekleşmiş bir gelişme olarak gördü.
Yani önce devleti kurdu, vakti gelince de çok partili hayata geçirdi. Kadınlara tüm demokratik haklarını da CHP verdi, malum!
Başörtüsü yasağının kaldırılmasını bile kendilerinden biliyorlar.
Bu değişim macerası öyle bir noktaya geldi ki "Kemalist milliyetçiliğin" dışlayıcı yorumunu terk etmek şöyle dursun Türkiye üzerinde egemenlik hakkı talep eden PKK'nın siyasi kolu ile uzlaşabilen bir partiye dönüştürler. Takdir edersiniz ki bu durumu değişim kavramıyla açıklamak mümkün değil.
Son son, faşizme ramak kalan göçmen karşıtı söylemleri de kampanyaya boca ettiler.
Şimdi ise Ekrem İmamoğlu gibi sağ siyasette çok eleştirdikleri "müteahhit kafasını" CHP'nin başına getirmekle imtihan ediliyorlar.
Kemal Kılıçdaroğlu'ndan sonra partinin başına bir de Ekrem İmamoğlu gelirse CHP nasıl bir şeye dönüşür, doğrusu merak ediyorum.