Yıllar sonra yeniden medya dünyasına dönmem üzerine, siyasi görüşleri birbirinden farklı medya organlarında hakkımda olumlu, saygın yorumlar çıkar oldu.
Örneğin CHP’nin yayın organı Halk TV’nin yorumcusu Can Ataklı, Sözcü gazetesinin internet sitesinde okuduğum geçen pazartesi günkü yazısında, “Gerçek bir entelektüel, demokrasi, hukuk devleti aşığı, insan hak ve özgürlüklerinin yılmaz savunucusu olan Lütfü Oflaz’a her dönem saygı duydum. Yeniden yazı hayatına dönmesine de çok sevindim” dedikten sonra bana bir çağrı da bulundu.
12 Eylül darbesi öncesinde iktidarın başındaki Süleyman Demirel’in de ana muhalefetin başındaki Bülent Ecevit’in de güvendikleri bir kişi olduğumu, o dönemdeki kutuplaşmanın sona erdirilmesi amacıyla bu iki lideri bir araya getirmem için bana ricada bulunulduğunu ve bunun üzerine benim önce Süleyman Demirel ile konuştuğumu hatırlatıp “Acaba Lütfü Oflaz, Süleyman Demirel’e yaptığı öneriyi şimdi de Tayyip Erdoğan’a yapabilir mi” diye sordu.
Böyle bir öneriyi niye yapmayayım ki?
Ancak benim Tayyip Erdoğan’a böyle bir öneri yapabilmem için, onun karşısında sözüne güvenilir bir ana muhalefet lideri olması gerekli.
Evet, 1980 yılının ortalarında toplumdaki kutuplaşmanın, çatışmanın sona erdirilmesi için benden ricada bulunulması üzerine, her iki liderin de en güvendiği kişi olarak Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit’i bir araya getirmek istedim.
Ama o zaman CHP Genel Başkanı olan Bülent Ecevit, verdiği sözün arkasında durabilecek bir liderdi.
Peki şimdinin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Bülent Ecevit gibi verdiği sözün arkasında durabilecek biri mi?
Mesela “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen, CHP’nin kurucu genel başkanı Mustafa Kemal’e bağlılıklarıyla bilinen Aydınlık gazetesi yazarları için, Kemal Kılıçdaroğlu hiç güvenilmeyecek bir kişi.
Sabah söylediğinden öğlen, öğlen söylediğinden akşam vazgeçecek, çark edecek kadar güvenilmez bir kişi.
Zaten Kemal Kılıçdaroğlu’na “Çarkçı Kemal” denilmesi de bu yüzden değil mi?
Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı olduğundan beri sabah söylediğinden öğlen, öğlen söylediğinden akşam o kadar çok vazgeçti ki.
Nitekim son olarak da başkanlık sistemi konusunda söylediklerinden çark etti.
Önce AK Parti’ye seslenerek, “ABD’deki gibi bir başkanlık sistemini getirecekseniz buyrun getirin; bunu görüşelim” dedi.
Ancak AK Parti liderliğinden “Biz hazırız; hadi gelin görüşelim” karşılığı alınca da hemen sözlerinden çark edip bu görüşmeden vazgeçti.
O kadar ki onun sürekli çark edişi Atatürkçü köşe yazarlarına bile pes dedirtti.
Mesela Atatürkçü yazarlardan biri olan Mustafa Mutlu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu son çark edişini konu edip, “Siyasetin ülke yararına olması için siyasetçi tutarlı olmalı, ağzından çıkan sözün arkasında durmalı” dedi.
İşte CHP’nin 12 Eylül 1980 öncesindeki Genel Başkanı Bülent Ecevit böyle bir siyasetçiydi.
Kemal Kılıçdaroğlu böyle bir siyasetçi değil ne yazık ki.
Ana muhalefetin başındaki Kemal Kılıçdaroğlu güvenilir bir lider değilse, iktidarın başındaki liderden, onunla bir araya gelmesini istemek anlamsız değil mi?
CHP’li aydınların bana, “Toplumdaki kutuplaşmanın son bulması için Tayyip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir araya getirmek üzere girişimde bulun” diye çağrı yapmadan önce, CHP’nin başına sözüne güvenilir bir lider bulmaları gerekmez mi?