İktidara Türkiye'yi değiştirmek ve dijitalleştirmek (!) için gelmek istediğini ilan eden CHP'nin "dijital kayıtlarla" imtihanı bitmek bilmiyor.
Siz bu "dijital kayıt" lafzını "kaset" diye okuyabilirsiniz.
Kaset deyince akla evet Deniz Baykal geliyor ama o gelmemeli aslında. Çünkü Baykal o operasyonun mağduruydu, edilgendi, nesnesiydi.
Öznesi FETÖ, hedefi ise Kılıçdaroğlu idi.
Neticede maksat hasıl oldu, Kılıçdaroğlu CHP'ye Genel Başkan oldu. Sonrasını biliyorsunuz...
13 yıl önce Baykal'ı utandırarak siyasetten ve CHP'nin başından çekip alan eller boş durmuyor.
Partideki koltuk kavgası bir kez daha gizli kayıtlar, el altından sızdırmalar şeklinde sürüp gidiyor.
Hatırlayın 2022 başı gibiydi.
Henüz ortada masa bile yokken Kemal Kılıçdaroğlu, muhalefetin ortak adayı olabilmek için PR çalışmalarına hızlı başlamıştı. Kâh kıyamet sonrası havası verilen parklarda patlak dinazorların gölgesinde konuşuyor, kâh bulaşık bezlerinin kadraja özellikle dahil edildiği evinin mutfağında dilinin dönmediği konularda ahkam kesiyordu.
Profesyonel ajanslara büyük paralar verdiği belliydi.
Gerçi seçimi kaybedince kapı önüne ilk koydukları da onlar oldu ama iş işten çoktan geçmişti.
Sonuçta bu ajanslar iki yıl boyunca Kılıçdaroğlu'nu mütevaziymiş, halktan biriymiş, ekonomi bilirmiş, gençlerin demokrat amcasıymış vesaire diye tanıtmaktaydı.
İşte tam da o zamanlarda CHP içinden birileri Kılıçdaroğlu'nu ifşa ediverdi!
Bay Kemal İstanbul'a geldikçe geceliği (ta o zamanlar) 100 bin TL olan pahalı otellerin boğaz manzaralı süitlerinde geçiriyordu.
Devamı da geldi.
Buna göre Kılıçdaroğlu yalan, algı, manipülasyon üzerinden iktidara getirdiği eleştirilerin ötesinde lüks içindeydi. Tutumu ikiyüzlüydü.
İltimastan haksız kazançtan söz ediyordu ama SSK Genel Müdürü iken henüz iş hayatında olmayan çocuklarını ve kundak bebeği olan torunlarını sigortalı yapmıştı.
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla kamu görevini kamuya ait uçakları kullanarak yapmasını diline doluyordu ama tutumu ikiyüzlüydü. Reklam amacıyla servis edilen tarifeli uçak fotolarıyla kamuoyunu yanılttıktan sonra pahalı özel uçaklarla yolculuk etmekten çekinmiyordu.
Kılıçdaroğlu'nu buna benzer olaylarla defalarca ifşa edenler İmamoğlu'nu da pişmiş tavuğa çevirmekten geri durmuyor.
Belli ki birden fazla köstebek dolanıyor CHP'nin kuytularında.
İstanbul kar altında kaldığı, milyonlarca insanın yollarda büyük perişanlık yaşadığı ve İBB'nin yolların tuzlanması dahil yapması gereken vazifeyi hakkıyla yapmadığının anlaşıldığı gün o kösteklerden biri İmamoğlu'nun majestelerinin elçisiyle Boğazda balık yediğini ifşa edivermişti.
İmamoğlu'nun umduğunun aksine, Batılı büyükelçilerle geçirdiği vakit başına hep dert oldu. O kendisinin önemli, merak edilen, büyük siyasetçi olduğuna delil sayarken bu gizli görüşmeleri, Kılıçdaroğlu ise ifşa edilen her görüntünün, bilginin ardından İmamoğlu'nu "başı küçükken ezilmesi gereken" bir tehdit olarak kodladı.
Belki adı Kılıçdaroğlu'nun karşısına yazıldı, parlatıldı, hatta "yeni başkan o olmalı" diye tezahürat da yapıldı ama esasen süreç hep İmamoğlu aleyhine işledi.
İmamoğlu'nun da en az Kılıçdaroğlu kadar siyaseten ham, samimiyetsiz ve ışıksız olduğunun anlaşılmasıyla "kurtarıcı"sız kalan muhalif seçmende depresyon zirve yapmış durumda.
Köstebek CHP'deki lidersizliği, çapsızlığı, çaresizliği, yalanları, koltuk hırslarını bir bir ortaya çıkarıyor, görüyoruz ama ortamı kim için, ne için hazırlıyor, henüz bilmiyoruz. Vakti geldiğinde hep beraber öğreneceğiz.