Şöyle bir düşünelim: CHP’nin kurucusu ve ilk genel başkanı Atatürk’ten bu yana kaç Genel Başkanı oldu?
Gerçek anlamda sadece üç; KıIıçdaroğlu’ysa dördüncüsüdür.
Siyasetin çöpe atıldığı asker postalının ülkeye egemen olduğu dönemleri bırakalım dağınık kalsın. Ve tabi 12 Eylül sonrasında, Evren Paşamızın yüksek müsaadeleriyle kurulan Ncdet Calp-Halkçı Parti dönemini saymayalım. Hikmet Çetin ve Altan Öymen’in genel başkanlıklarını da dikkate almayalım. Çünkü bu çok değerli kişilerin genel başkanlık süreçleri, birleşme-istifa-kapatma gibi dönemlerin zorunlu ve yapay değişiklikleridir. Halkta hiç bir karşılığı yoktur, tabandan kabul görmez, kapalı kapılar ardında eş-dost-ahbap ilişkileriyle alınmış kararlardır.
Hikmet Çetin, Altan Öymen, Cevdet Selvi, Murat Karayalçın çok değerli insanlardır ancak kitleleri şahlandıracak, harekete geçirecek, heycanlandıracak lider kimliğine sahip değillerdir. Rahmetli İsmail Cem çok beyefendi bir insandı. Kültürlü, kibar bir beyefendiydi. Ancak halk onu bağrına basmadı.
Gazeteci-yazar Murat Edin, rahmetli Cem’in parti lierliğine soyunduğu dönemde bir seçim gezisini anlatır, “CHP Nasıl Kazanır?” adlı, müthiş tespitlerle dolu kitabında: “İstanbul’un uzak bir semtinde bir kahveye girip ahaliyi “merhabalar” diyerek selamlamış, kendisine yönelik iltifatlara “çok mersi” karşılığını vermişti. Vatandaşın elini sıkarken tavırlarını Türk filmlerinde yanında çalışan işçilere yapmacık tvırlar sergileyen jönlere benzetmiştim. O gün anlamıştım İsmail Cem’den lider olmayacağını.”
“Geleceğin büyük önderi” olarak millete sunulan Kemal Derviş gibi. Derviş ABD’den kurtarıcı olarak getirildi; ekonomide aldığı önlemler kendisinden sonra da yıllarca geçerliliğini korudu ancak ondan bir siyasi parti lideriliğini beklemek hayaldi.
CHP solculuğu dil pelesenki yaptı yıllar yılı. Ama hiç bir genel başkanı “solcu” olmamış, emek yoğun geleneğin anlamını kavramamıştır. CHP ordunun siyaset üzerindek, gölgesinin sürmesini, Türkiye için bir zorunluluk olarak gören düşüncenin devamıdır sadece. Köklerini devlet geleneğinden alan bir siyasi oluşum, halkın isteklerine kuşkuyla yaklaşır. Halka kuşkuyla bakan bir siyasi kadronun da halktan beslenmeyeceği ve halkın içinden gelen yeni liderler yetiştiremeyeceği kesin değil midir?
CHP’nin “değişmez genel başkanı” rahmetli İsmet İnönü devleti kuran kadronun tepesinde , sosyal demokrasiye teğet dahi geçmeksizin siyaseti izledi yıllar yılı. Demokrasiye Batı’nın baskısıyla, zorunlu olarak evet dedi.
CHP geleneğinde gözetilen demokrasi değil cumhuriyettir. Halk değil devlet kollanır. Onun için genel başkan çıkar bolca da lider çıkamaz. Seçim kazanılamaz. Rahmetli Bülent Ecevit’se, CHP geleneğinden uzaklaşıp halka yakın durarak, “Ortanın Solu” kimliğini güç bela CHP’ye giydirmiş, partinin dikkatini devletten halka çevirmeyi becermiş, seçim de kazanmıştır. CHP’nin bu kısır döngüsünü kırdığı için liderdir zaten. Elbette salt seçim kazanmakla lider olunmaz. Geçmişte, “koşullar nedeniyle” (konjonktürel), seçim kazanmış Tansu Çiller, Mesut Yılmaz gibi parti genel başkanı olup lider olamayanları da gördük. Deniz Baykal’sa ne lider olabildi ne de seçim kazandı. Kaset tezgahını beklemeden gitse çok daha iyi olurdu.
Bu gün CHP’nin başında Kemal Kılıçdaroğlu var. İlk seçildiğinde “yeni CHP” demişti ancak CHP’nin geçmişten hiç de farklı olmadığını, partide sadece genel başkanın değiştiğini anlamakta kimse güçlük çekmiyor artık. Halka sırtı dönük bir partiyi halkla kucaklaşan bir partiye dönüştüremediği sürece de hem CHP hem de Türkiye için sadece bir “Genel Başkan” olarak kalacaktır.
(CHP Nasıl Kazanır—Murat Erdin’e teşekkürlerimle)