CHP’yi izleyenler yakın bir gelecekte partide yeni bir iktidar savaşı yaşanacağını söylüyorlar. CHP her zaman olduğunca, ülkeyi yönetmek için değil genel başkanlık koltuğu için gecesini gündüzüne katacak. Nedense CHP’yi yönetenler enerjilerini hep parti içi iktidar yolunda tüketmiş, biraz da bu yüzden çok partili yaşama geçtik geçeli bir tek seçim olsun kazanamamışlardır. CHP’deki ilk koltuk kavgası Atatürk’ün hastalığının ilerlemesi ve doktorların tedavisinin mümkün olmadığına karar vermesi üzerine başlar. Aslında bu savaş, tek parti yönetimi Türkiyesinde salt partiyi değil cumhurbaşkanlığı katını da ele geçirme çabasıdır.
Mustafa Kemal’in kadrosunun en güçlü iki ismi İsmet İnönü’yle dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya kolları sıvamıştı. Kavganın başladığı günlerde çok karmaşık bir iktidar yapısı vardı. Celal Bayar başbakandı ancak parti içine hemen hiçbir gücü yoktu. Gerek İnönü gerekse de Kaya, bu savaşta istihbarat teşkilatı MAH’ı (Milli Emniyet Hizmeti Riyaseti) kullanmak istemişlerdi. Ancak MAH bu iktidar savaşına alet olmayacaktı. Bunun üzerine Şükrü Kaya, Teşkilat-ı Mahsusa’daki eski arkadaşlarını devreye soktu. “Hükümetin çelik yumruğu” Kaya, ne pahasına olursa olsun, cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmayı kafasına koymuş, mecliste bir grup bile oluşturmuştu. O günleri, çok yakından izleyen Celal Bayar, “Duyuyorum ki Mecliste aleni gruplaşmalar oluyor. Ben bu durumda aleni ya da kapalı gruplaşmalara karşıyım... Buna rağmen Şükrü Kaya laf dinlemiyor, bildiğini okuyor. İsmet Paşa’ya karşı olanları etafında toplamış, Ali Çetinkaya’da onlara katılmış” notunu düşüyordu anılarına.
Şükrü Kaya, İttihat ve Terakki’nin önde gelenlerinden olmasa da cumhuriyet sonrasındaki acımasız uygulamalarıyla İttihatçıları hiç aratmayacaktı. O günkü dava arkadaşlarına göre “Prusya geleneğine sımsıkı bağlıydı”. İspanya Diktatörü Franco’ya silah satışlarını örgütleyen Ekrem Hamdi König’in içinde olduğu, Kanadalı silah tekellerinin de adının geçtiği uluslararası silah kaçakçılığı davalarında Şükrü Kaya’dan sık sık söz ediliyordu.
Mustafa Kemal, Kaya’yı yakından ve “büyük bir kaygıyla” izliyordu ancak olaylara müdahale edecek gücü kalmamıştır. Gene de iki arkadaşının bir ortak yol bulup anlaşmaları için çabalar. Hele de ordunun bile ikiye ayrıldığını öğrenince çabalarını hepten yoğunlaştırır. “İnönü-Kaya savaşı öylesine kızışmıştı ki, Atataürk her an birinin ölüm haberini bekler” der Kılıç Ali. Hatta Eylül 1938’de İsmet Paşa’nın öldürüldüğü haberi gelince Atatürk, İnönü’nün çocuklarına vasiyetinde eğitimleri için para ayırır, devletten de maaş bağlatır.
İnönü’nün ölüm haberi bir açıdan doğrudur da! Şükrü Kaya’nın yakın dostu, Teşkilat-ı Mahsusa’nın eski üyelerinden Recep Zühtü’nün İnönü’yü öldürmek için çalışmalara başladığını Ankara’da bilmeyen kalmamıştır! İnönü bu olayı sonradan şöyle anlatacaktır:“Teşrinisani (Kasım) günleri, beni İstanbul’a götürmek için Şükrü Kaya ve onun tertibinde ansızın fazla bir gayret belirdi. Bu gayret yakın arkadaşlarımın dikkatini çekti; beni, katiyen bırakmadılar. Şükrü Kaya beni İstanbul’a götüremediği için pek hiddetli idi.”
Atatürk’ün ölümünden sonra Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Fahrettin Altay ve bütün üst düzey generaller hemen Ankara’ya gelir. Altay, İnönü’ye “Paşam karargahta bir karar aldık ve riyaset-i cumhur makamına sizi layık gördük” der.
Rahmetli Atilla İlhan bu olayı çok güzel yorumlar: “Babıali Baskını ne ise İnönü’nün cumhurbaşkanı olması da odur! Ordu ağırlığını koymuş ve İnönü cumhurbaşkanı olmuştur!” İşte size CHP’nin anlı şanlı tarihinden bir kesit. Her fırsatta arkasına saklandıkları Atatürk ölüm döşeğindeyken bile kişisel hırs ve tutkuları için kıyasıya savaşanlar, dün kasetle ortaya çıkanlar, yarın kimbilir neler icat edeceklerdir partinin dizginlerini bırakmamak için! (Meraklısına Not: MİT ve İstihbarat Örgütleri—İlhan Bahar)