CHP, Cumhuriyet’le beraber başlayan modern dönem Türk siyasi tarihini taşıyan ve kendi dünyasında bu yükten mütevellit karmaşık bir siyasal teolojiye sahip en eski parti konumunda.
Gerek destek aldığı toplumsal kesimler gerekse de elitleri açısından CHP’yi başı sonu belli bir çerçeveye oturtmak kolay değil. Hele seküler-ortak-zemini bir an için kenara koyduğumuzda, bu farklılıkları bir arada tutarak aynı duygu haline yönelten sosyolojik, siyasal, hepsinden önemlisi ekonomi-politik sebepleri açıklamakta zorlanırız.
Aynı anda Türkiye’nin kapitalist sınıfları ile ideolojik formasyonu olan sol iktisadi sınıflarını, Alevi cemaati ile radikal Kemalist cemaati, ulusalcılar ile liberalleri aynı zeminde tarif etmenin zorluğu ortadadır.Bütün bu ‘kırkyama’ sosyolojik ve iktisadi kumaşı andıran yapısına rağmen, CHP’nin siyasal görünürlüğü, yıllarca ağırlıklı olarak müesses nizam üzerinden değerlendirilmek durumunda kalındı.
Hal bu olunca, CHP’nin temel bileşiklerini mercek altına alan, sorgulayan, organik kimyasını inceleyen yaklaşımlar fazlaca gelişemedi. Bu yönüyle CHP’nin oldukça başarılı olduğu bile söylenebilir. Bu denli derin ve büyük çelişkilere sahip bir yapının, yıllarca bünyesini koruması üzerine düşünmek gerekiyor.
Sadece elitler düzeyinde yaşadığı hizipleşmelerden mütevellit parçalanmalar yaşamış olsa da, son tahlilde bu kırılganlıkların tabanda yapısal neticeler üretecek düzeye ulaşması engellenmiş oldu. Oysa benzer parçalanmalar, sağda, geri dönülmesi imkânsız maceraların ortaya çıkmasına yol açtı. Yaşanan bölünmeler kalıcı bir şekilde farklı hareketler üretti veya ana gövdenin tükenmesini sağladı.
CHP’nin AK Parti ile ortaya çıkan yeni Türkiye karşısında da durumu fazlaca değişmişe benzemiyor. Liderlik düzeyindeki hizip gerilimleri bir yana bırakılırsa, karmaşık seçmen yapısından kaynaklı büyük bir kırılganlık görünmüyor. Baykal sonrası bir komplo ile liderliğe getirilen Kılıçdaroğlu’nun, CHP açısından oynadığı rolün fonksiyonunun hayati bir önemde olduğu görülüyor. Yeni liderin sosyolojik kimliği ve siyasal dili, tabandaki iki ana unsur konumundaki Alevi ve Kemalist cemaati başarılı bir şekilde bir arada tutuyor.
Mecliste olmak, ana muhalefet partisi olmak gibi içselleştirilmiş nihai hedef de fazlaca tartışmaya açılmayınca, CHP ciddi bir kriz olmadan mevzii siyaseti yapmakta zorlanmıyor. Bu duruma siyasal konumlanmasını AK Parti karşıtlığı üzerine bina etmesini de ekleyince, oldukça konforlu bir durumun ortaya çıktığını söylemek gerekiyor.
Peki, bu durum ne kadar sürdürülebilir?
Öncelikle bu sualin gerçekten hayati ve zamanlı bir soru olup olmadığını bilmiyoruz. Çünkü 2015 seçimlerini kazanınca siyaset bilimi literatüründe ‘hâkim parti’ sıfatını üstlenecek AK Parti var olduğu sürece, CHP’nin kendi iç çelişkilerinin hızla birer yarılmaya dönüşmesini beklemek naiflik olur.
Diğer taraftan, CHP’nin çelişkileriyle yüzleşmemesi, pozisyonunu değiştirmesine de mani oluyor. Bu ise dolaylı olarak AK Parti’nin çizdiği sınırlarda kalmasını sağlayan bir siyasal kısır döngüye dönüşüyor. Kılıçdaroğlu’nun bizatihi bu sınırlarda nöbet tutmaktan öte bir vazifesi olamayacağı gerçeğini hatırlayınca, CHP statükosunun çıkmazı daha iyi anlaşılabilir.
CHP açısından yeni Türkiye ile sancılı yüzleşmesi ve taşıdığı siyasal kırkyama kumaşını fark etmesi, 2015 seçimleriyle ortaya çıkabilir. Bu ise yeni bir hikâye olmayacaktır. Zira Refah Partisi’nin ‘diğer öteki’ sıfatıyla merkez sağa yaptığını, HDP’nin CHP’ye belli düzeyde yapma şansı var. Lakin burada, merkez sağın sahip olmadığı bir avantajı CHP elinde bulunduruyor. HDP, altında ezildiği silahlı örgüt yükünden kurtulmadığı sürece, CHP’nin kırkyama kumaşından parça alması kolay olmayacak.
Ezcümle, CHP açısından yeni Türkiye imtihanı, elitleri düzeyinde yaşadığı krizlerin anlamsızlaştığı, sosyolojik tabanının hangi yöne doğru ve ne kadar akacağı tartışması etrafında şekillenecektir.
Diğer taraftan, CHP’nin, parti içi iktidar perspektifinin ikincil hatta üçüncül tartışmaya dönüştüğü bir döneme girmesi de muhtemeldir. Gelinen noktada, sağda yıllar içerisinde, özellikle 1984-1994 arasında yaşanan dönüşümün CHP’ye özgü bir tezahürü kaçınılmazdır. Mesele bunun ne kadar olacağıdır. Miktarın ne olacağını, CHP’nin yeni Türkiye ile kurduğu ilişkinin tabiatı belirleyecek.