Çatı Partisi’ fikri Öcalan’a aitti. Kürt siyasetinde, yıllarca tartışılan çatı tipi örgütlenme, sanırım iki yıl kadar önce bitti, ve HDK adıyla bir çatı örgütü kuruldu.
Fikir Öcalan’ın, taban ağırlıklı olarak BDP’ye oy veren Kürt taban, gerisi, çeşitli sol partiler, hatta dergi çevrelerinden oluşuyor.. HDK’nın siyasi yapısı bu.
Sürece destek açıklamalarına rağmen, HDK’nın sol bileşenlerinde çözüm sürecinin memnuniyetle karşılandığını söylemek zor.
Şu ‘demokrasi olmadan barış olmaz’ zırvasından önce, Öcalan’ı ikna ettiniz ama Kandil’i ikna etmeniz zor filan deniliyordu. Umutlar, Kandil’in ikna edilememesine bağlanmıştı.
Sonra Kandil’de ikna olunca şaşkınlık ve umutsuzluk iyice arttı. Silahlı mücadelenin -en azından AK Parti iktidarda olduğu sürece- devam etmesi gerektiğine kendisini her nasılsa inandırmış olan bu sol, şimdi büyük bir umutsuzluk içinde.
Sola birden bire, ‘silah elden gitti mertlik bozuldu!’ havası hakim oldu..
Peki, sol cepheden bakınca, silahın miadının dolacağı bir tarih var mıydı acaba?
Yoksa silahlı mücadelenin ilelebet devam edeceğine mi inanılıyordu?
PKK/BDP’yle alakalı olan sol silahlı mücadelenin geleceği üstüne ciddi bir tartışma yürütmedi. Çünkü bu kesimin tahayyülünde zaten böyle bir gelecek yer almıyordu. Kürtler nasılsa solun çıkamadığı o dağlara çıkmış bulundular, inmeleri için bir sebep yoktu ki!
Türk solundaki ‘silahlara veda sendromu’ şimdi de, farklı bir biçimde ulusalcılarda ‘milli bir sendroma dönüşmüş görünüyor.
Biri ‘demokrasi olmadan barış olmaz’ tezine, -hoş ne yaparsa yapsın, demokrasiyi bu hükümetin getirebileceğine de inanmıyorlar ya!-öbürü ‘barış olacak diye memleket Öcalan’a satıldı’ tezine sarıldı.
Her iki teze göre ve her halükarda şu memlekette barış olurken, ya demokrasi ya memleketin kendisi feda ediliyor!
Öcalan’ın yanlış vaatlere kapıldığını, silahlı mücadeleyi elden çıkarmakla tarihi bir hata yaptığını düşünen sol ile, Öcalan’a milli çıkarlarla bağdaşmayan tavizler verildiğini düşünen ulusalcıların arasında önemli bir fark yok.
‘Sol’ u, ulusalcıları, çözüme direnen milliyetçi kesimleri, CHP’nin merkezinde yer alacağı ve bugün ilan edilenden daha geniş bir milli çatı bekliyor.
Bakalım Kürt siyaseti bu milli çatının kendisini bir hayli meşgul edecek olan kısmından yakasını nasıl kurtarabilecek, veya kurtulmayı isteyecek mi?
Muazzam bir ironi gibi geliyor insana..
PKK, otuz yıldır sürdürdüğü ilahlı saldırılarını durdurup Türkiye’den çekilecekken, Türkiye’nin ulusalcıları ‘Milli Çatı’da bir araya geliyor. Zamanlama bir hayli enteresan.
Milli Çatı’nın en güçlü bileşeni CHP. En güçlü lideri ise Demirel. Cindoruk Milli Çatı’nın Başkanı..Toplantıları örgütleyen ve ulusalcıları bir araya getiren parti ise, lideri Ergenekon davasından tutuklu bulunan Doğu Perinçek’ in İşçi Partisi.
‘Milli Bileşenler’ önemli kararlar aldı. Milli Merkez Yürütme Kurulu oluşturdular, bundan sonraki hedeflerinin ‘Milli Hükümet’ talebi olduğunu açıkladılar.
Ulusalcılar, Türkiye’nin milli zeminde kalmasıyla , silahlı Kürtler’in dağlarda kalmaya devam etmesi arasında doğru bir orantı kuruyorlar. Orantının bu haliyle devam etmesinden yanalar. Devam etmesi için de aslına bakarsanız denemedikleri yol kalmadı.
Yoksa bu savaş bu kadar kirlenir miydi?
Ulusalcıların bileşeni haline gelen CHP’nin amacıyla, ulusalcıların ve ‘demokrasi olmadan barış olmaz’ diyen bilumum zevatın amaçları arasında bir fark kalmadı:
Kürt meselesini AK Partiye çözdürmemek, ve Kürt siyasetinin büyük oranda, Ak Partinin eliyle yaratılacak yeni bir siyasi zemine ‘savrulmasını’ önlemek..
Bu büyük ve iddialı amaç ister istemez demogojiye muhtaç. İster istemez bir araya gelmeleri zor denilebilecek bir takım güç odaklarını-siyasetten medyaya kadar- bir araya getirmek zorunda.
Karşılıklı fedakarlıklar, ilkesel ve ahlaki tavizler böylesi günlerde yolgeçen hanı olur, kimin eli kimin cebinde hiç belli olmaz.