CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Brüksel ziyaretinde yaşanan kriz, CHP’nin Avrupa solu ile köprüleri iyiden iyiye attığının resmidir. Krizi sosyalist grup başkanı Hannes Swoboda’ya fatura edip, Brüksel ziyaretinin verimli geçtiğini söyleyen CHP’lilere bakmayın.
Deniz Baykal döneminden bu yana CHP-Avrupa hattında benim de takip ettiğim ziyaretlerde yaşanan gerilimler sonunda kriz basamağına yükseldi.
CHP genel başkan yardımcısı emekli büyükelçi Faruk Loğoğlu’na göre “Swoboda küçücük bir nokta ve geniş resme bakmalı.” Brüksel ziyaretinin son saatlerinde telefonla sorularımızı yanıtlayan Loğoğlu’na göre yapılmayan ortak açıklama ve iptal edilen Swoboda-Kılıçdaroğlu görüşmesinin üzerinde durmaya gerek bile yok. Brüksel temaslarının olumlu geçtiğini düşünüyor Loğoğlu.
Kaset olayı patlamadan kısa bir süre önce Deniz Baykal’ı Brüksel’de takip etmiştim.
Ziyaret programında AP Türkiye raportörü Ria Oomen Ruitjen ve dönemin Türkiye-AB Eşbaşkanı Joost Lagendijk’ın olmaması dikkatimi çektiği için, bu isimlerin neden görüşme listesinde olmadığını sordum Baykal’a...
Aldığım cevap pek de diplomatik değildi: “Bir daha randevu listemizi hazırlarken size sorarız.”
Türkiye’deki gelişmeleri sivilleşme ve demokratikleşme en çok da Kürt sorununun çözümü penceresinden izleyen Avrupa Parlamentosu ile CHP arasında son yıllarda hep serin rüzgarlar esmekteydi. Ancak son kriz, çelişkilerin giderek ulaşılmaz bir noktaya vardığını gösterdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a muhalefet adına Avrupa Parlamentosu koridoruna miting meydanı muamelesi yapmanın sonucu bu kriz oldu.
Swoboda’nın açıklamalarının sosyalist grup tarafından paylaşıldığını vurgulamak gerekiyor. Krizi Swoboda’ya fatura etmek sorunları minimize etmek ve dolayısıyla çözme şansını bir kez daha ıskalamak olacaktır.
Öte yandan geçtiğimiz hafta CHP Paris toplantısıyla ilgili yazımın son cümlesi “CHP’nin Avrupa’da işi hiç de kolay değil” olmuştu. Yazının daha mürekkebi kurumadan bu boyutta bir kriz baş gösterdi. Avrupa Sosyal demokrasi kriterlerine uygun mesajlar verilmedikçe CHP ve Avrupalı muhatapları arasında sular durulmayacak gibi görünüyor.
Dersim’in kayıp kızlarının izini sürmek
Yapımcı-araştırmacı Nezahat Gündoğan ve Kazım Gündoğan’ın “Dersim’in Kayıp Kızları” filmi, Dersim katliamını Türkiye’ye anlatan kıymetli bir film. 2012 yılı sonlarında da daha detaylı araştırmaların yeraldığı aynı adlı kitap, “Dersim’in Kayıp Kızları Tertele Çeneku” okuyucularla buluştu.
Kazım Gündoğan ile Dersim’i bu kez Avrupa’ya anlatmak üzere çıktığı Avrupa yolculuğunun Paris durağında karşılaştık.
Gündoğan, Dersim’in kayıp kızlarının ve acıların izini yurtdışında sürmeye devam ediyor. Sonbaharda vizyona girecek olan ikinci Dersim filminde önemli tanıklıklar yeralacak. “ Türkiye’nin çözüm sürecinde olduğu böylesi bir dönemde Dersim karakutudur” diyor Gündoğan ve Dersim ile yüzleşmenin önemini bir kez daha vurguluyor.
Titiz bir şekilde geçmişin tozlu labirentlerinde saklanmış bir trajedinin izleri sürülürken, geleceğe daha güçlü adım atmanın yolu bu tür hafıza çalışmalarından geçiyor.
Elinize sağlık Nezahat ve Kazım Gündoğan...