Seçimi kaybedenler gerçek sebepler üzerinde değil, hezimetin acılarını hafifletecek bahaneler üzerinde duruyorlar.
Her zaman olduğu gibi kendileri iktidarda olmadığı için kurumların meşruiyetini tartışıyorlar! Mesela hala ıslak imzalı mazbata tartışması yapıyorlar!
Bazı sandıklara temsilci/müşahit göndermedikleri için oylarının çalındığını ya da iptal edildiğini söylüyorlar!
Köylünün 500 liraya ve TRT'ye kandığını söyleyerek de tüy dikiyorlar!
Kendilerinin bulunmadığı ortam onlara göre hep şaibeli ortamlardır! Oysa onların müşahidi yoksa başka partilerin müşahidi var. Ayrıca YSK'nın görevlendirdiği sandık başkanı var!
Aslında bunun nedeni CHP'nin kendisini her şeyin üstünde konumlandırmasıdır! Her şeyi en iyi onlar bilir, en iyi onlar yapar, kendileri dışında herkes ikinci sınıf vatandaştır!
Biraz daha gerçekçi olanlar parti yönetimini sorumlu tutar. 'Kılıçdaroğlu istifa etsin!' diyenler bu grubu oluşturur, asıl sebebi es geçip günah keçisi ararlar!
Bunların gerçekçiliği de sorunludur. Çünkü bugün 'Kılıçdaroğlu istifa etsin!' diyenler, düne kadar onu piro, demokrat dede, Erdoğan'ı mağlup edecek aday gibi ifadelerle göklere çıkarıyorlardı. Ne zaman seçimi kaybetti, adam 'korkak, diktatör, utanmaz, saksı, hain Kemal' oldu!
Başladılar 'o gitsin, filan gelsin' demeye.
Arada Özgür Özel ve Tanju Özcan gibi isimler de var ama en fazla da Ekrem İmamoğlu'nu istiyorlar!
Onun popülaritesi yüksekmiş! Onunla kazanılırmış falan.
Onunla kazanılır diyen onlarca anket, Kılıçdaroğlu ile de kazanılacağını pompalayıp durmadılar mı?
Kazandı mı?
Anket şirketlerinin ilan ettiği oranların tam tersi çıkmadı mı?
Yavaş ve İmamoğlu'nu şişirenler de bu anketler değil miydi?!
O anket şirketlerinin bütün tahminleri isabetsiz çıktığı gibi Yavaş ve İmamoğlu tahminleri de algıdan ibaretti!
Kılıçdaroğlu'nu savunanlar yenilgi sebebi tartışmıyorlar, hala kendilerine pay çıkarmaya çalışıyorlar, şimdi tutturdular, 'yüzde 48 oy aldı!'
Kendilerini kandırıyorlar. O yüzde 48 onun değil seçileni istemeyenlerin oranıdır!
Kılıçdaroğlu'nun yerinde başkası da olsaydı durum aynıydı. Kılıçdaroğlu'nun gerçek oyu partisinin aldığı oydur. Yani yüzde 25.
Onun da ne kadarı kendilerinin kimse bilemiyor. Çünkü küçük ortaklar, 'biz olmasaydık yüzde 20 alırdı' diyorlar.
Evet, Kılıçdaroğlu'nun oyu yüzde 25'tir. Bu miktar da CHP'nin klasik oyuna tekabül etmektedir.
Peki, Kılıçdaroğlu değil de İmamoğlu genel başkan olsa bu oran değişir mi?
Değişir ama yukarıya doğru değil aşağıya doğru değişir!
Çünkü İmamoğlu'nun Kılıçdaroğlu'ndan farklı bir düşüncesi, programı başarısı yok ki!
Sadece İstanbul'u kazanmış olmanın verdiği bir özgüven var! Oysa seçimi o kazanmadı, karşı tarafın atmaması gereken bir yığın adımlar seçmenin tepkisine sebep oldu. İmamoğlu kazansaydı, 39 ilçenin 25'ini kaybetmezdi. Belediye meclisinde de çoğunluğu kazanırdı!
Hem fikri donanımı yok hem klasik CHP'li değil hem de başarısız!
Hani Ecevit'in İnönü'ye karşı yürüttüğü fikri alt yapı olsa ya da klasik CHP'li olsa yahut da başarılı olsa o zaman zaten kaht-ı rical (adam kıtlığı) sıkıntısı çeken CHP için bir küçük umut olabilirdi!
Hiçbiri yok! Fikir desen fukara. Kılıçdaroğlu'ndan farklı hiçbir fikri altyapısı yok. Klasik CHP'li de değil! Klasik CHP'liler ona ANAP'lı müteahhit gözüyle bakıyorlar. Bugüne kadar kendisine ait halkı etkileyecek hiçbir proje ve icraatı da olmadı!
Bu haliyle CHP'yi kurtaracak öyle mi! CHP'ye genel başkan olsa bile CHP'deki klasik CHP'lileri yönetemeyeceği kanaati hâkim.
CHP'de lider sorunu var ama CHP'nin asıl sorunu liderlik değil.
Asıl sorun zihniyetinde.
Aslında Kılıçdaroğlu'nun geçmişte muhafazakâr kesimde yer almış kimi isimleri partisine katması -ki son günlerde bunun pişmanlığını yaşıyorlar- helalleşmeyle başlayan muhafazakar kesimle barışma çabaları topluma açılma açısından olumlu çabalardı ancak inandırıcı olamadı!
Çünkü CHP halktan kopuk ve halka tepeden bakan bir zihniyete sahip olduğunu her dem çok açık ve net bir şekilde hissettirdi!
Kimi CHP'lilerin halkı aşağılayan ifadeleri bir kenara en son Kılıçdaroğlu'nun 'kentlilerin demokrasiden yana oy kullandığı köylülerin 500 liraya kandığı' ifadesi o üstenciliğin dışa vurumundan başkası değildir!
Seccade olayı Kılıçdaroğlu'nun kasten yaptığı bir şey değildi, seccade olduğunu bilseydi basmazdı. Lakin CHP'nin halktan ve değerlerinden kopukluğunu yansıtması açısından basit ama çok şey ifade eden bir görüntü idi seccadeyi ayakkabı ile çiğnemek!
CHP seçmeni katı kimlik sahibi. İdeolojisi aklını kullanmaya engel oluyor! Kendine DEMOKRAT bir seçmen yapısı var. Ötekine saygısı ise göstermelik. O yüzden de CHP umutsuz vak'adır!
Böyle gelmişi böyle gider. Ne İmamoğlu kurtarabilir onu ne de bir başkası!
Seçim mağluplarının bir avuntusu da AK Parti oylarının bir önceki seçime göre yüzde 7 gerileyerek yüzde 35'e düşmesidir. Adamlar kendi mağlubiyetlerini örtebilmek için seçim kazanmış partinin oylarındaki gerilemeye sığınıyorlar.
Doğrudur, 2018 de aldığı yüzde 42 bu kez yüzde 35 olmuştur. Bunun sebeplerini partideki sorumlular masaya yatıracakladır elbet.
Fakat unuttukları ya da görmek istemedikleri şey AK Parti'nin eksilen oylarının muhalefete gitmediğidir.
O oyların ezici çoğunluğunun Cumhur İttifakı partilerine gittiğini biz çok net olarak biliyoruz.
Bu gerçek ayrıca AK Parti seçmeninin daha seçici olduğunu göstermesi açısından fevkalade önemlidir! Tıpış tıpış oy vermiyor! Oyuyla da mesaj veriyor!
Ayrıca AK Parti seçmeni hem oyuyla mesaj veriyor hem de fedakârlık yapmaktan çekinmiyor!
Öyle sosyal medya fenomenliğini değil gerçek sevgi ve gerçek özveriyi tercih ediyor!
AK Parti seçmeninin Erdoğan için yaptığı fedakârlığı CHP tabanının Kılıçdaroğlu için yaptığını zannetmiyorum.
Belki onlar Erdoğan nefretiyle bir şeyler yaptılar ama AK Partililer Kılıçdaroğlu nefreti ile değil Erdoğan muhabbetiyle öyle fedakârlıklar yaptılar ki CHP'lilerin benzerini yaptıklarını zannetmiyorum.
Seçimler ikinci tura kalınca çok sayıda seçmen oy kullandığı adresten ayrılmıştı. AK Parti tabanının o insanları oy kullansın diye sandıklarını bulunduğu yere taşımada gösterdikleri özveri göz yaşartıcıdır!
Dualar, Yasinler, Fetih sureleri dillerden düşmedi ama duanın kabulü için asıl önemlisi fiili duadır, duanın kabulü için kulun elinden geleni yapmasıdır, taşın altına elini koymasıdır!
AK Parti'nin tabanı işte bunu da başardı. Yurt içinde ve yurt dışında seçmen sandığa taşındı. Bu konuda teşkilatlar da sivil toplum örgütleri de seferber oldular. Ama teşkilatların dışında çok sayıda isimsiz Erdoğan sevdalılarının gayretlerini de unutmamak gerekir
Değerli dostum Esad Kibaroğlu'nun anlattığı bir özveriyi küçük bir misal olarak burada zikretmek isterim.
İstanbul seçmeni iki hanım 14 Mayıs'tan sonra Bolu Narven'deki devre mülküne gitmiş. 28 Mayıs'ta Bolu'dan kalkıp oy kullanmak için İstanbul'a gitme imkânlarının olmadığını gören Erdoğan sevdalıları devreye girmişler ve bu hanımları İstanbul'da oy kullanmaya götürmek için harekete geçmişler.
Sıradan bir fabrika işçisi olan Fatih Arslan bu iki hanımı kendi özel arabasıyla 28 Mayıs Pazar sabahı Narven'den almış (Yolcusu iki hanım olduğu için de dedikoduya mahal bırakmamak adına ailesinden bir hanımı da yanına almış), hanımlardan birini İstanbul Başakşehir'de, diğerini Ümraniye'de oy kullandırıp aynı gün Bolu'ya götürmüş ve kendisi de fabrikadaki akşam vardiyasına yetişmiş.
Bunu parti teşkilatının organizesi ile değil Erdoğan sevgisinin ve sadakatinin özverisi olarak yapmış!
Var mı CHP'de bu fedakârlığı yapacak fabrika işçisi!
CHP'liler hala ıslak imza tartışadursunlar, değişim şarkısı söyleye dursunlar bu inancı bu azmi tanımadıkları sürece, içinde bulundukları kısır döngüden kurtulmaları mümkün değil!
CHP halkı tanımıyor! Tanımamakla kalmıyor tahkir ediyor ve suçluyor!
Dedim ya, CHP umutsuz vak'adır!