Günlerdir “CHP neden sürece destek vermiyor, Hükümet bir yolunu bulup mutlaka CHP’yi sürece dahil etmeli” gibi, CHP’ye pozitif anlamlar yükleyen tuhaf bir tartışma yürüyor. Kusura bakmayın ama, CHP kendine böyle bir anlam yüklemiyor ki, iktidar niye yüklesin...
Kaldı ki, Kılıçdaroğlu’nun aylar önce AK Parti’yi ziyaretinde Başbakan Tayyip Erdoğan, “Diğer partiler katılmasa da birlikte yürütelim, anayasa ve yasa dahil her türlü değişikliği birlikte yapalım” diyerek açık teklifte bulunmuştu. Başbakan, bu çağrısını daha sonra da tekrarladı.
Peki sonuç?
O günden beri, ortalarda CHP’yi gören var mı? Maalesef yok... Bazen Kılıçdaroğlu, değişim ve demokrasi kavramları aklına düştüğünde, küçük esintiler halinde bir rüzgar estiriyor ama ‘ulusalcılar’ püskürtünce, koşar adım ‘Milli Şef’ döneminin ilk günlerine kaçıyor.
Lafı hiç dolandırmadan söylemek istiyorum; CHP ‘çözüm süreci’ne kesinlikle katkı vermemelidir. Çünkü, statükoculuk CHP’ye yakışıyor. Ayrıca, değişim ve demokrasiye katkı vermek “Altı Ok”un ruhuna da uygun değildir.
Dolayısıyla, demokrat görünümlü bazı CHP yandaşı kalemlerin aklına uyarak CHP’yi çözüm sürecinin içine itmek, hem CHP’ye haksızlıktır hem de eşyanın tabiatına aykırıdır.
Elmalarla armutları karıştırmanın kimseye bir faydası olmaz. Bir kere, CHP’ye demokrat bir rol biçmeye çalışan bu arkadaşların kafaları karışık. Düşünebiliyor musunuz, Gülseren Onanç’ı susturan Kılıçdaroğlu aslında parti içi demokrasinin gereğini yapıyormuş. Şaka gibi değil mi? Hayır şaka değil, bazı ciddi gazetelerin köşe yazarları ya da şöyle demeliyim ‘CHP sözcüsü’ bazı köşe yazarları, CHP’den ‘demokratlık’ icat edebilmek için adeta kan ter içinde kalıyorlar.
İdeolojik bağnazlık böyle bir şey olsa gerek. Hem çözümü ve demokratlığı savunup hem de CHP’nin ‘ulusalcı’ perişanlığından demokratlık çıkarmaya çalışmak gerçekten çok dramatik bir durum.
Oysa ortada çok net bir durum var. Gülseren Onanç, açık yüreklilikle çıktı ve CHP’nin çözüm sürecine destek vermesi gerektiğini söyledi. Ulusalcıların elinde ‘rehin’ durumda olan Kemal Kılıçdaroğlu ise parti içi demokrasinin (!) gereğini yerine getirdi ve Onanç’ı istifa ettirdi. CHP sözcüsü kalemler, nasıl bir kılıf uydurursa uydursun, bunun adı parti için demokrasi değil, parti içi giyotindir.
CHP’nin içine düştüğü patetik durum yüzünden uykuları kaçan ve ideolojik umutları solan CHP yandaşı kalemlerin üzüntüsünü anlıyoruz.
Ama boşuna uğraşıyorlar. Bu CHP’den hiçbir şartta ‘değişim’ ve ‘demokrasi’çıkmaz. Tarihe malolmuş eski hali malum, orda acı var, gözyaşı var.
Ayrıca, CHP geçmişteki ‘günah defterleri’ nden hiç de pişman filan değil. Zira, Başbakan Tayyip ErdoğanDersim katliamı için devlet adına özür dilediğinde, CHP Dersim’deki vebali konusunda bırakın özür dilemeyi, aksine yaraları kanatan bir tavır sergilemeyi tercih etti.
Evet, Dersim ‘eski CHP’ye aitti. Ama şimdi, Kılıçdaroğlu’nun ‘yeni CHP’si bir bakıma eski günahları aynen devralarak yoluna devam etmeyi seçmiştir. İşte tam da bu yüzden, CHP’yi ‘Altı Ok’un ruhundan kopartarak çözümün içine itmek ayıptır, günahtır. Düşün şu CHP’nin yakasından Allah aşkına...