Ne zaman ‘basın özgürlüğü’ dense; aklıma önce bunu kimin söylediği geliyor doğrusu… Kendi iktidarlarında basın özgürlüğüne zerre kadar önem vermeyenlerin bu konudaki sicillerini hatırlamamak olmaz tabiî…
Herkesin yakından bildiği gibi; 1945 sonrasındaki gelişmeler hep ‘çok partili hayat’a geçiş dönemi olarak adlandırılır. Elbette bu gelişmenin de CHP’nin sayesinde olduğu muhakkak yazılıp çizilir. Bu dönemi bütünüyle anlatan bir seri kitap yazmış ve yayınlamış bir kişi olarak; efsanelerden arınmış bir tarihin göz önüne alınmasından yanayım.
SOLCU YURT VE DÜNYA DERGİSİ KAPATILMIŞTI
Yurt ve Dünya dergisi, dönemin ‘solcu’ları tarafından çıkarılmaya başlanmıştı. Derginin imtiyaz sahibi Pertev Naili Boratav, genel yayın yönetmeni Adnan Cemgil idi. Bir süre de Behice Boran her iki pozisyonu üzerine almıştı. İlk sayısı 11 Ocak 1941 tarihinde çıkan dergi; uzun bir süre bir sanat ve edebiyat dergisi olarak kalmış; ancak 1943 yılı ortalarından itibaren, ırkçılık, faşizm, demokrasi ve özgürlük gibi konuları ele almaya başlayabilmişti. Ne var ki, 16 Mayıs 1944 tarihinde, başkaca pek çok dergi gibi, o da hükûmetçe ve süresiz olarak kapatılmıştı.
İTİRAZ DİLEKÇELERİ
Yurt ve Dünyâ dergisinin imtiyaz sahibi olan Pertev Boratav’ın aradan bir yıldan uzun bir süre geçtikten sonra 4 Eylül 1945’te Başbakanlığa yazdığı dilekçeye de değinmek gerekir. Bu konuda Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü’nün de 7 Kasım 1944 târihli yazısı söz konusuydu. Boratav, derginin yayınına yeniden başlayabilmesi için adı geçen genel müdürlüğe 24 Mayıs 1945’te başvurmuş, fakat yanıt alamamıştı. Bunun üzerine 1 Ağustos’ta yeni bir girişimde daha bulunulmuştu. Ertesi gün, 2 Ağustos târihli yazısında ilgili genel müdürlük, başvurunun Başbakanlığa iletildiğini bildirmekle yetinmişti.
Bunun üzerine de Boratav doğrudan Başbakanlığa başvurmaya karar verdiğini açıklıyordu. Boratav, dilekçesinde yeniden yayın izni talep ediyordu.
BORATAV’IN ISRARI
Şimdi de Boratav’ın son dilekçesine bir göz atmanın sırasıdır artık… Boratav, ‘çok partili hayat’a adım atıldıktan bir süre sonra; 4 Eylül 1945’te, Başbakanlığa bir dilekçe vermişti. Unutulmasın ki, bu tarihten sadece iki gün sonra, bu dönemin kurulan ilk partisi olan Millî Kalkınma Partisi’nin kuruluşuna resmen izin verilecektir. Dahası; İlginç bir tesâdüf de, yine tam bu sırada, 6 Eylül tarihli basında, ABD Kongresi üyelerinin Türkiye’ye yaptıkları ziyaret ve Türk yöneticilerle yapılan görüşmeler konusunda haberler yayınlanmasıdır. Yine hatırlanmalıdır ki; tam bu günlerde Adnan Mendedes de, Vatan gazetesinde, yönetimi eleştiren yazılar yazmayı sürdürüyordu.
Yani, dışarıdan bakıldığında, Boratav’ın başvurusunun bu kez daha doğru bir zamanlama olduğu söylenebilirdi. Şimdi de gelişmelere bir bakalım… Boratav’ın dilekçesi şöyleydi:
“Sahibi bulunduğum Yurt ve Dünya dergisinin bakanlar kurulunun 16 Mayıs 1944 tarih ve (…) sayılı kararıyla muvakkaten kapatıldığı, Basın ve Yayın Umum Müdürlüğü’nün 7 Kasım 1944 tarih ve (…) sayılı yazısıyla bildirilmişti. Bir yıl bekledikten sonra; 24 Mayıs 1945 tarihinde dergimizin tekrar çıkarılmasını bakanlar kurulunca yeniden izin verilmesi hususunda gereken muamelenin yapılmasına aracılık edilmesi dileğiyle, adı geçen umum müdürlüğe verdiğimiz dilekçeye, iki ay geçtiği halde, hiçbir cevap verilmemesi üzerine, müracaatımızın neticesini öğrenmek üzere, 1 Ağustos 1945 tarihinde ikinci bir dilekçe ile başvurduk.
Basın ve Yayın Umum Müdürlüğü, 2 Ağustos 1945 tarih ve (…) sayılı cevabında; ilk dilekçemizin Başbakanlığa arz edilmiş olduğunu anlatan ve dergimizin kapatıldığı “günden bugüne kadar tekrar yayınlanmasına izin verildiğine dair bakanlar kurulu kararı çıkmamış olduğunu bildiren bir ifade kullanmıştır.
Bu duruma göre, Basın ve Yayın Umum Müdürlüğü yoluyla yapılacak müracaatın faydasız olacağını anmlamış bulunduğumdan, yüksek katınıza başvuruyorum. Yurt ve Dünya dergisinin kapatıldığı tarihten bu yana; geçen on beş aylık müddet zarfında ağır siyasî ithamlarla kapatılmış olan gazetelerin dahi çıkarılmasına izin verildiği halde, Türk demokrasisini fakir ve sanat yoluyla gelişmesine yardım etmek amacıyla çamışan dergimizin, gerek efkârı umumîye, gerek kanun karşısında hala cezalı olarak kalması, bizim için çok ağır ve bazı medeni haklarımızı zedeleyen bir durumdur.
Yurt ve Dünya dergisinin tekrar çıkarılması hususunda bakanlar kurulunca gereken muamelenin yapılarak, bu duruma son verilmesine emir ve müsaadelerini saygılarımla dilerim.”
YAPILACAK BİR ŞEY YOK…
Bu girişimden de herhangi bir sonuç alınamayacaktır. Çünkü; Başbakanlık da dilekçeyi yeniden ilgili genel müdürlüğe iletmişti! Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü de, “mecmuanızın tekrar yayınlanması hususunda yapılacak bir muamele bulunmadığını” ilgiliye yazacaktır! İlginç olan nokta, basın rejiminde görülen gevşemenin bu tarihte dahi Yurt ve Dünyâ dergisini kapsamamasıdır!
Elbette; günümüzde bile CHP’nin ‘sol’cu bir parti olduğunu yazan, söyleyen ve çizen ‘solcular’ın bu türden gelişmelerden haberdar olmadıklarını düşünmek de herhalde imkânsızdır. O hâlde…
CHP’NİN BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDEN ANLADIĞI
Yine 1945 yılındayız, aylardan Mart… Ünlü ‘toprak reformu yasasının Meclise sevk edileli sadece birkaç hafta olmuş… Tasarı hakkında basında yazılar çıkmaya başlamış… Bazı yazıların hoşa gitmediği; Ziraat Bakanı Şevket Raşit Hatipoğlu’nun 1 Mart 1945 tarihinde Başbakanlığa yazdığı bir yazıdan belli… Bakan, basında yayınlanan bazı yazılardan hayli şikâyetçidir. Şimdi de bu şikâyete bir göz atalım en iyisi…
27 Şubat 1945 tarihli Tanin, Vakit, Son Posta, Akşam, Haber ve Son Telgraf gazeteleri; “nüfusları artan büyük şehirlerde, toprak kanunu tasarısı ile âhenkli olarak 5 bin metre kareden fazla genişlikteki arsaların, 1943 vergi kıymeti üzerinden ve bono mukabili kamulaştırılabileceğini ve bu suretle toprak kanununun tatbiki yüzünden, ellerinden çiftlikleri alınacak vatandaşların göç etmek zorunda kalacakları şehirlerde kurulacak barınaklara yerleşmelerinin teminini” hedef tutan bir kanun tasarısının hazırlandığından söz ederek; bu haberleri “ilk sahifelerinde ve büyük puntolarla” yayınlamışlardı.
Elbette, tasarıda bu yönde bir hüküm bulunmuyordu. Haber kesinlikle yanlıştı. Lâkin, bakan, haberin yalnızca yanlış olduğunu ve yalanlanması gerektiğine değinmiyordu yazısında… Aksine; Hatipoğlu, Başbakanlıktan bu gazeteler için muamele yapılmasını istiyordu: “Doğrudan doğruya onun [yasa tasarısının] ruhuna yöneltilmiş bu kabil hayalî ve tahrik edici yayınlanda bulunan gazeteler hakkında takdir buyurulacak muamelenin yapılmasını…”
Bu gazeteler hakkında herhangi bir “muamele” yapıldığını görmedim. Elbette, bu tarihte böylesi bir tutum hükûmeti epey zorlardı. Neden mi? Şubat ayının son günlerinde, basın hayâtı açısından üzerinde önemle durulması gereken bir ziyâret gerçekleşmişti de ondan... ABD’de 350 Amerikan gazetesinin başyazarlarından oluşan Amerikan Gazeteleri Başyazarları Birliği kapsamında 1944 yılının Nisan ayında kurulan Hür Basın Komisyonu, dünyâdaki tüm basın rejimlerini incelemek amacı ile çalışmalar yapıyor ve hazırladığı ülke raporlarını, ABD Dışişleri Bakanlığı’na ve ABD Başkanı Roosevelt’e sunuyordu.
Söz konusu târihte Türkiye’ye de gelen Hür Basın Komisyonu temsilcileri, Ankara’da Basın ve Yayın Genel Müdürü Nedim Veysel İlkin’i ve İstanbul’da da Türk Basın Birliği Merkez İdâre Heyeti Başkanı ve Ulus gazetesi başyazarı Fâlih Rıfkı Atay’ı ziyâret ederler. Ama tabiî ki, heyetin en önemli ziyareti, bizzat Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na yapılanıydı. Ulus gazetesi haberi şöyle duyuruyordu: “Amerikan Gazeteleri Başyazarları Cemiyeti temsilcileri olarak basın ve yayın hürriyeti dâvâsını milletlerarası antlaşmalar yolu ile sağlamak üzere bütün dünyâda bir tetkik gezisine çıkmış olan...”