Türkiye tarihi günlerden geçiyor. Bir taraftan otuz yıldır yaşadığımız kanlı bir dönemi bitirmek için ‘çözüm süreci’ devam ediyor, bir taraftan ise parlamentonun önünde darbe anayasasından kurtulmanın miladı olacak yeni bir anayasa var.
Son on yılın değişim öyküsüne baktığımızda, Türkiye’nin önünde vesayet sisteminin geriletilmesi ve sivil alanın genişletilmesi gibi benzersiz bir örnek olmasına rağmen, ne yazık ki muhalefet partileri, özellikle de ana muhalefet partisi CHP hala darbe dönemlerinin çekim alanından çıkabilmiş değil.
Malum, uzlaşma komisyonu yeni anayasa konusunda bir arpa boyu mesafe alamaması sonucu, partiler kendi tekliflerini komisyona sundular.
Ancak CHP’nin teklifinde bir madde var ki, doğrusu 2013 Türkiye’sinde hala siyasi partilerin ajandasında böylesine gerici bir anlayışın var olması Türk siyaseti açısından gerçekten büyük bir talihsizlik.
CHP’nin yeni anayasa önerisindeki o madde aynen şöyle: “(Bu anayasayı) Meşruiyetini yitirmiş herkese karşı direnme hakkını kullanacakları inancı ile gelecek kuşaklara emanet ve tevdi ediyoruz.”
CHP demek istiyor ki, siyasi iktidarlar meşruiyetini yitirirse ona karşı direnme hakkı kullanılır. Peki iktidarın meşruiyetini yitirdiğine kim karar verecek? Bugüne kadar kim karar verdiyse, yani askerler... Oysa, bütün modern demokrasilerde ‘meşruiyetin’ tek kaynağı halktır. Halk iradesi dışında bir ‘meşruiyet arayışı’na girmek, olsa olsa darbeci bir zihniyetin ürünü olabilir.
Ayrıca, partiler ve siyasi iktidarlarla ilgili yasalara aykırı bir durum varsa, bunun hukuksal yolları bellidir. Dolayısıyla, demokratik hukuk devletinde kimse, hiçbir parti siyasi iktidar hakkında “meşruiyet” kararı veremez ve de “direnme hakkı” icat edemez.
***
Unutmayalım, 1960 darbecileri Adnan Menderes ve arkadaşlarını idam ederken, bugün CHP’nin önerdiği ‘direnme hakkı’nı kullanmışlardır.
Yine 12 Eylül’de siyasi iktidarların meşruiyetini yitirdiğine karar veren darbeci generaller, aynen CHP gibi düşünerek ‘direnme hakkını’ kullanmışlar ve ülkeyi karanlığa götürmüşlerdir.
28 Şubat postmodern darbesi de, 27 Mayıs darbe anayasasından alınan yetkiyle, kelimenin tam anlamıyla bir ‘direnme hakkı’ kullanılmıştır. Ne diyordu 27 Mayıs anayasasında: “Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimi’ni yapan Türk Milleti...” Elbette, burada milletten kastedilen askerlerdir. Zira darbeciler nezdinde millet, eli silahlı olanlardır, gerisi teferruattır.
Yeni anayasada, mevcut anayasanın başlangıç maddelerine dokunulmasını ‘rejim düşmanlığı’ olarak gören CHP, bu önerisiyle de halen yürürlükte olan 12 Eylül darbe anayasasının değişmesine karşı bir bakıma ‘direnme hakkı’ kullanmaktadır.
‘Eski Türkiye’de hukuku ideolojiye malzeme yapmakta bir beis görmeyen CHP, 2013 Türkiye’sinde de aynı güzel günleri hayal etmektedir.
Silivri’de bağımsız yargıya karşı işgal girişiminde bulunan CHP’li vekiller, aslında tam da bu ‘direnme hakkını’ kullanmaktadırlar. Eskiden yargıyı istedikleri gibi yönlendirenler, bugün yönlendiremedikleri için son derece öfkelidirler, bu yüzden de yargıya direnmektedirler. HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur’un ifadesiyle, “Yargı siyasallaştı diyenler, geçmişte siyasallaşmış yargıdan faydalananlar. Bugün yararlanamadıkları için yargının siyasallaştığı iddiasında bulunuyorlar.”
İşin özeti, CHP’nin yeni anayasada ‘direnme hakkı’ istemesini doğru anlayabilmek için, Silivri’de Ergenekon için direnen CHP’li vekilleri iyi anlamak lazım.