İş Bankası’ndaki hisseleri üzerinden başlayan tartışma açıkça CHP’yi yerel seçimler öncesinde iyiden iyiye hırpalamış durumda.. Çünkü hâlâ daha neden bu hisseleri hazineye devretmemek için direndiklerini izah edebilmiş değiller.. Kendi tabanı ilk günlerde ‘Bu hükümet İş Bankası’na çökmek istiyor’ yaygarası yaptı.. Ancak işin öyle olmadığı ortaya çıkına bu defa eleştirilerini CHP’ye yönelttiler; “Neden hiçbir kârımız/menfaatimiz olmayan bir işte ısrar ediyoruz?” demeye başladılar.. Şimdi Cumhurbaşkanı Moldova dönüşü açıkladı.. İş Bankası’nın iştiraklerinin de mercek altına alınması gerektiğini söyledi. Cumhurbaşkanı sadece Şişe-Cam örneğini verdi.. Oysa İş Bankası’nın; finans, cam, telekomünikasyon ve sanayi ana gruplarında faaliyet gösteren 23 şirkette doğrudan ortaklığı var.. Dolaylı olarak kontrol ettiği şirket sayısı ise 95.. Neymiş bu iştirakler peki?.. İş Bankası yayınlarından Şişe-Cam’a, Anadolu Hayat emeklilik’ten Sınai Kalkınma Bankası’na, Bayındır Hastanesi’ne, İşNet’e SoftTech’e kadar 23 şirket… Bence şimdi tam da, CHP seçmeninin, parti yöneticilerine; ‘senden bir açıklama bekliyorum’ diyeceği günler geliyor..
Bu yükü taşıyacaklarına CHP’nin kapısına kilit vursalar daha kârlı
CHP etrafında dönüp duran tartışmaların ana nedeni nedir biliyor musunuz?.. CHP’nin bizzat kendisi.. “CHP” gibi ağır bir mirası sahiplenmenin getirdiği büyük yük..CHP’liler anlatırken; “Cumhuriyet’i kuran partiyiz” diyorlar.. “Atatürk’ün partisiyiz..” diyorlar.. “Türk siyasetinin en eski partisiyiz..” falan diyorlar değil mi?.. İyi de aynı CHP yakın tarihin kötü pek çok mirasına da sahip.. Şimdi partiyi yönetenler, ‘İş Bankası’nın hisselerinin bırakıldığı CHP, bizim partimiz’ diyorlarsa eğer, kimse kusura bakmasın ama; Nâzım Hikmet’i Kemal Tahir’i içeri atan, Sabahattin Âli’yi öldüren, Zekeriya Sertel'in Tan Matbaası’nı basan, Yeni Dünya Dergisi’ni yakıp yıkan mirası nasıl yok sayacaklar?! Oldu, güzel bütün hatıralara sahip çıkalım, “1938 Dersim Faciası”nda elimizi yıkayıp yolumuza devam edelim.. Bence her fırsatta karşısına çıkan ve izah etmek zorunda kaldığı kötü mirastan kurtulmanın tek yolu, iyi hatıraları da mazide bırakıp, yeni bir partiyle yola devam etmektir..
“Bu adım benim için küçük ama ABD için mi büyük, insanlık için mi?”
İnsanoğlu’nun Ay’a çıkış macerasının anlatıldığı, Amerika Birleşik Devletleri’nde yüksek perdeden tartışılan ‘First Man’ ülkemizde de vizyona girdi.. La La Land ile En İyi Yönetmen Oscar’ını alan Damien Chazelle'in yönetmen koltuğunda oturduğu filmde Neil Armstrong’u Ryan Gosling oynuyor… Film, James R. Hansen’ın “First Man: The Life of Neil A. Armstrong” isimli biyografik kitabından beyaz perdeye uyarlandı.. Tartışma şu; neden filmde Amerikan bayrağının dikildiği sahne yok.. Ne diyordu Armstrong o an için; “One small step for man one giant leap for mankind..”… ‘Benim için küçük bir adım ama insanlık için büyük bir sıçrama’… Amerika için demiyor.. Ailem için demiyor.. Kilisem için demiyor.. ‘İnsanlık’ diyor.. Bu ne doyumsuzluktur ya hu!.. Dahası bütün film baştan sona Amerikan propagandası zaten.. Ayrıca Ay yüzeyinde o bayrak zaten gösteriliyor. Neymiş, bayrağın dikilme anı yokmuş.. Aralarında bu filmin de olduğu neredeyse tüm Hollywood ürünlerinde ziyadesiyle “hürriyet sembolü” (!) bayrağınızı ve “huzur veren” kilisenizi görüyoruz. Kıyametin kopacağını anlattığınız filmlerde bile insanlığı ABD kurtarıyor. E yeter ama artık.. Doymuyor adamlar arkadaş.. He canım. Siz çıktınız Ay’a.. Oldu mu, tamam mı!..