Ensar Vakfı’nın Süleymaniye’deki merkezine başı açık bir genç bayan girer ve vakfın müdürünü görmek ister.
Vakfın müdürüne götürürler. Bayan der ki, ‘Ben İstanbul Üniversitesinde okudum ve 4 sene boyunca vakfınızda öğle yemeği yedim. Ben ateistim. Kimse bana kimlik bile sormadı. Mezun oldum. Size teşekkür etmek için geldim.’
Bu anekdotu bizzat Ensar Vakfı Genel Müdürü Hüseyin Kader’den dinlemiştim. Tam bir vakıf anlayışıyla kimsenin kimliğini sormadan insanlığa hizmet düsturuyla çalıştı/çalışıyor Ensar Vakfı.
Nerden mi çıktı şimdi Ensar Vakfı?
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel Ensar Vakfı üyesi Prof. Dr. Ahmet Yaramış'ın Türk Tarih Kurumu'na atanmasına tepki gösterirken sarf ettiği, ‘Atatürk'ün kemiklerini sızlatacak atama’dan çıktı!
Özel, muhafazakar ve dindar birinin atanmasına duyduğu nefreti Atatük’ün arkasına saklanarak izhar etmeyi yeğledi.
CHP yönetimi, halkın Ankara ve İstanbul’da AK Parti’ye verdiği mesajı kendilerine iktidar yolunu açtığı şeklinde yorumlayıp şımarmış ve bu şımarıklıkla politika üretmeye başlamıştır.
CHP’ye iktidar yolunu kapayan başkanlık sistemine saray rejimi diyerek saldıran ve bir şekilde gidecek diyerek açıkça darbe imasında bulunan şımarıklıklara gereken cevap yeterince verilmiştir.
Ben asıl birkaç cümleyle Atatürk’ün kemiklerini sızlatan atamalar konusuna temas etmek istiyorum.
Her şeyden önce unutmamamız gereken gerçek şu ki, Gazi Mustafa Kemal milli mücadeleyi bugün Ensar Vakfı’nın sahip olduğu dindar ve muhafazakâr ruha bağlı kaldığı için kazanmıştır!
Laikliği getireceğiz, ezanı değiştireceğiz, haccı yasaklayacağız, kılık kıyafetinizi hatta okuyup yazdığınız harflerinizi değiştireceğiz, Türk musikisini yasaklayacağız diyerek milli mücadeleyi kazanabilir miydi?
Kazanamazdı, kazanmak bir yana milletin içine bile çıkamazdı. Onun için Gazi, milli mücadele boyunca yeri gelmiş hutbe bile okumuştur ve zâhirde dindarlıktan taviz vermemiştir.
1924 anayasasıyla da cumhuriyetin fabrika ayarlarını dindarlık esası üzerine kurmuştur. Anayasanın ikinci maddesi İslam’ı devletin dini olarak kabul etmiş, 26. maddesinin ilk bendi ile de ‘ahkamı şer’iyeyi tenfiz(dini hükümleri uygulama) yetkisini millet meclisine vermiştir.
Fabrika ayarlarına bağlı kaldığı o dönemde Kuran tefsiri bile yazdırmıştır.
Ama ne zamanki tek parti diktası başlamış, anayasa değiştirilerek CHP’nin ilkeleri halka sorulmadan cumhuriyet ilkeleri olarak dayatılmış, devrim adı altında milleti değerlerinden koparmış, işte o zaman CHP de genel başkanı da bu millet nezdinde cumhuriyetin fabrika ayarlarından uzaklaşmıştır.
Yüreğini sızlatan bu uygulamalara cevabını millet, ilk serbest seçimlerde vermiş ve CHP’yi muhalefete mahkûm etmiştir.
Kılıçdaroğlu bu hatayı partisine kimi muhafazakâr kökenli siyasetçileri alarak telafi etmeye çalışmıştır.
Ama parti yönetimi her fırsatta dindarlığa karşı tavrını açık etmekten geri durmamıştır. TTK’ya yapılan atamaya tavırları da bürokrasiyi tehditleri de bu kabildendir.
Hele en son zina ve eşcinselliği savunan barolara CHP’nin bizzat sahip çıkması bu milletin yüreğini sızlatmıştır.
CHP sözcüleri merdi kıptı misali, şecaat arz etmeye çalışırken sirkatlerini söylemekte toplumun bir kesimini alenen ötekileştirmektedirler.
Başkan Erdoğan’ın sağladığı millet devlet kaynaşmasından rahatsız olmaktadırlar.
Kimlerin kemiği ya da yüreği sızlamış 2023’teki seçimlerde göreceğiz.
O tarihten önceki hesaplaşma beklentileri CHP’nin gördüğü seraptan ibarettir.