Büyük iş çevrelerinin öteden beri gördükleri siyasi rüya, “Büyük koalisyon” rüyasıdır. AP - CHP, ANAP - CHP ve şimdi de Ak Parti - CHP koalisyonları. Batıcıdırlar, sermayelerine rağmen solcudurlar, din ile mesafelidirler, onun için liberal görünürler, CHP’nin bütün bunları temsil ettiğine inanırlar ama CHP’nin tek başına iktidar olma ümidi yoktur, tek başına sağ bir iktidardan da hep rahatsızlık duyarlar, onun için de istikrar sağlar gerekçesiyle büyük koalisyon aşkı ile yaşarlar.
7 Haziran’ın getirdiği parçalanmış yapı koalisyonu kaçınılmaz hale getirince o çevreler bir kere daha “Büyük koalisyon” aşkına sarıldılar; şimdi medya üzerinden partilere empoze ediliyor.
Bu çevreler gibi birçok çevrenin henüz siyasette gelinen noktayı çok doğru okuduğunu söylemek mümkün değil. Bir siyaset duayeninin tespiti şu:
“Erdoğan nefreti herkesin dünyasını o kadar bürümüş ki gelişmelerin nereye gittiğini görmüyorlar bir, koalisyon diye ağızlarına attıkları şeyin neye mal olacağının farkında değiller, iki.”
Seçim sonuçlarına bakıldığında siyasetin en keskin iki ucunun üstelik etnik temelli gerilim üzerinden oyunu artırdığı, merkezde sayılabilecek iki partinin oylarının azaldığı görülüyor.
MHP ve HDP’nin oyları artmış. Tıpkı Avrupa’da ırkçı partilerin oyları arttığı gibi.
Oyları artan iki partinin hakim özelliğinin etnik vurgu içinde siyaset yapmak olduğu biliniyor. Oy artışlarının etnik alandaki gerilimlerle ilgili olduğu da biliniyor. MHP Ak Parti’den oy alırken, bu mesele devrededir, HDP ne kadar “Türkiyelileşme” teması işlerse işlesin, ne kadar “sol - sosyalizm” iddiasında bulunursa bulunsun büyümesinin ana mecrası etnik istikamettedir.
Burada Ak Parti’nin etnik hiçbir vurguya yer vermeksizin Kürt vatandaşlarımızdaki yüksek oy oranının değeri de yeterince kavranmamış, “Erdoğan karşıtlığı” ile terörle iç içe büyüyen etnik Kürt ulusçuluğuna yatırım yapmaktan kaçınılmamıştır.
Bir koalisyon iktidarının zorlukları ve yıpratıcı özelliği dikkate alındığında iktidarda iki merkez parti yıpranırken, muhalefette ve birbiriyle asla uzlaşmayacak iki kutup partisinin güçleneceği bir siyaset zemini, Türkiye’nin yarınları için nasıl bir risk üretir, bunu düşünmek gerekiyor.
Koalisyon iktidarının zorluğu deyince, ister Ak Parti ister başka parti veya partilerin yapacağı CHP ile ortaklığın özel durumuna ayrıca temas etme zarureti var.
Henüz 7 Haziran seçimleriyle Meclis’e gelecek CHP grubunun nasıl bir muhteva oluşturduğunu görebiliyor değiliz.
Ancak CHP’nin bundan önceki grubunun yapısına baktığımızda sorunu bütün açıklığı ile görme imkanı bulabiliyoruz.
Mesela Anayasa değişikliği için oluşturulan uzlaşma komisyonunda üç CHP’li üye üç ayrı partinin temsilcisi gibi hareket edebilmiştir. Gerçek şu ki, CHP kendi içinde çok da uyumlu olmayan bir koalisyon halindeydi. Bugünkü CHP grubunun, bizatihi Kılıçdaroğlu’nun öncülük ettiği dönüşüm sürecinin ürünü olarak bundan daha girift bir koalisyon halinde olduğunu görmek için de, bazı göstergelere sahibiz.
Türkiye’nin 1965’lerden sonraki siyaset hayatını, gazeteci - yazar olarak izleme imkanı bulan birisi olarak CHP ile koalisyonun nasıl yürüdüğüne dair bir hayli gözleme sahip olduğumu söyleyebilirim.
CHP çok uzun zamandır sancılı bir partidir, bunu unutmamak lazım.
Türkiye henüz seçimin ne getirdiğini gerçekten okuyabilmiş değil. Kurşun yarasının geç fark edilmesi gibi.
Seçimde her partinin bünyesinin nasıl oluştuğunu da görebilmiş değiliz.
HDP’nin nasıl bir muhteva ile Meclis’e geldiğini görebilmiş değiliz. Muş’ta köy korucularına “Keleşleri size yöneltmesini iyi biliriz. Defolup gidin bu memleketten” diye seslenen bir kadın milletvekilini gördük birkaç gün önce. Başka neler var acaba HDP’de Meclis’e gönderilen ve mesela bunlarla nasıl bir hükümet ortaklığı yapılabilir, onlarla hükümet olmak isteyenler açısından sorulsa...
Ortada zor bir durum var. Ama milletin kararı böyle şekillendi. Bu zorluğun içinden sağduyuyu çıkarmak, ülkemizin sınavı olacak.