Siyasi partilerin, ülke sorunlarıyla ilgili temel yaklaşımlarını eğer iktidardaysalar icraatlarından, muhalefetteyseler de söylemlerinden ve projelerinden anlarız.
Mesela, AK Parti’nin ekonomiden demokratikleşmeye, eğitimden Kürt sorununa kadar ne düşündüğünü ve ne yapmak istediğini 10 yıllık icraatlarından biliyoruz. Beğendiklerimizi alkışlıyoruz, beğenmediklerimizi ise eleştiriyoruz.
Peki, CHP’nin bu konularda ne yapmak istediğini biliyor muyuz?
Mesela CHP, nasıl bir demokratikleşme vaadediyor, nasıl bir ekonomik kalkınmadan yana, Kürt sorununun çözümü konusunda ne tür projeleri var bilmiyoruz. Çünkü, CHP kendisi de gerçekten ne yapacağını bilmiyor.
Haksızlık yapmayalım, ‘yeni CHP’ sloganıyla genel başkanlık koltuğuna otu-ran Kemal Kılıçdaroğlu ara ara bir şeyler söylemeye çalışıyor.
Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz Haziran ayında “Artık analar ağlamasın” diyerek Kürt sorununun çözümü için bir CHP heyeti ile birlikte Başbakan Tayyip Erdoğan’a gitti, 10 maddelik bir görüş paketi sundu ve çözüm için katkı yapmak istediklerini söyledi.
Bu öneri paketinin en can alıcı bölümünü oluşturan şu ifadeler Kılıçdaroğlu’na ait: “Güvenlik eksenli politikaların Kürt meselesini çözemediği acı tecrübelerle aşikar hale gelmiştir. Başka seçeneklerin hayata geçirilmesi, ertelenemeyecek bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktır. Bu bağlamda, siyasi alanın toplumsal barışı sağlayacak demokratik bir çözüm için yeniden düzenlenmesi ve yeni araçların devreye sokulması gerekmektedir.”
Başbakan Erdoğan’ın diğer partiler katılmasa da, AK Parti ve CHP birlikte ‘çözüm’ için çalışmaya başlayalım çağrısına şu ana kadar cevap vermeyen CHP, şu günlerde liberal-sol aydınlarla Kürt sorunu konusunda yeni bir flörte başlamış bulunuyor.
Kılıçdaroğlu’nun bilgisi dahilinde oluşturulan CHP heyeti, geçtiğimiz hafta İstanbul’da liberal-sol aydınlarla ‘basına kapalı’ bir toplantıda bir araya geldiler ve Kürt sorununda çözüm önerilerini masaya yatırdılar.
Hemen belirtelim, ‘çözüm’ konusundaki her olumlu adımı alkışlarız. Ancak, akşam demokrat yatıp, saban Ergenekoncu olarak kalkan CHP’nin bu tavrını anlamakta zorluk çekiyoruz.
Her hafta sonu, Silivri’ye gidip Ergenekon’a iman tazeleyen CHP’nin Kürt sorunu konusundaki samimiyetine nasıl inanacağız?
Zira, iki gün önce CHP sözcüsü Haluk Koç, Parti Meclisi toplantısından sonra, bir bakıma toplantının içeriğini yansıtan öyle bir açıklama yaptı ki, MHP bile bu kadarını söyleyemezdi.
Haluk Koç’un siyasi nezaketten mahrum olan bu açıklamasındaki ifadeler kelimenin tam anlamıyla ‘90’lı yıllar Türkiye’sinin ‘vesayetçi siyaset’ fotoğrafıyla birebir örtüşmektedir.
Oslo görüşmelerini yerden yere vuran, Başbakan Erdoğan’ın “Terörle mücadele, siyasetle müzakere” şeklindeki görüşlerini bile sakıncalı gören bir CHP zihniyetinin, Kürt sorununun çözümü konusundaki samimiyetine kim inanabilir?
Dahası, “12 Eylül 1980’de Diyarbakır Cezaevi, bugün Silivri Zindanı...” ifadesiyle Ergenekon’a selam çakan Haluk Koç’un temsil ettiği bir CHP’yi hangi demokratik hafıza ile bağdaştıracağız?
Oysa biliyoruz ki, Diyarbakır cezaevindeki utanç görüntülerini oluşturan zihniyet ‘Ergenekon zihniyeti’nin ta kendisiydi.
Şimdi sormak gerekiyor. Acaba, bugün CHP ile Kürt sorununu masaya yatıran liberal-sol aydınlar da, CHP gibi Diyarbakır’ın yolunun Silivri’den geçtiğine mi inanıyor?
Doğrusu çok merak ediyorum, liberal-sol aydınlar, acaba o toplantıda Kürt sorununun çözümü yanında, Silivri’de yargılanan Ergenekon çetesinin kurtuluşu için de reçeteler sundular mı CHP’ye?